TURGUT ÇELİK

TURGUT ÇELİK


TFF, denize düşen misali, Lucescu'ya sarılmıştı

07 Ekim 2017 - 13:13

TFF, bütün umudunu son dört maça bağlamıştı!

(İlki istemediğimiz, ikincisi istediğimiz biçimde sonuçlandı. İlkinde, yediğimiz iki golde de hakemin etkisi vardı. Golün biri ofsayttı, öbürü ise dışarıdan çevrilen topun ağlarla buluşmasıyla gelmişti. İkinci maçta ise, hakem, bu kez bizden yanaydı. Sonuca bakılırsa, hakemler aracılığıyla ödeşmiştik!)

Medya, “Büyük”lerde iş bulamadığı Lucescu’ya Milli Takım’da iş bulununca bir sevindi bir sevindi ki… TFF Başkanı, yabancı ellere, Lucescu’nun ayağına gitti; “özel jet”le güzel ülkeme getirilen Lucescu, gelir gelmez, kulağına üfleneni dillendirdi:

“Yabancı oyuncu sayısı sınırlandırılsın.”

Yani?

Yerli oyuncuların önü açılsın!

Niye?

Milli Takım’a oyuncu yetişmiyor!

Lucescu, bu çıkışıyla ne yapacağını açıkça ortaya koyuyordu:

Gözlerimi kaparım, bana söyleneni yaparım.

*****

Lucescu’nun Milli Takım aday kadrosunu oluşturmadaki ölçütü mü?

Başkası karar verecek, yani ”şu şu” diyecek, o da "şunları seçtim” diyecek.

Kuşkusuz akla ilkin, o uçaktaki “olay”dan sonra, kendi isteğiyle giden, TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in özür gibi ricasıyla gelen Arda Turan gelecektir.

Oğuzhan’ı aday kadroya niye almadığını, sonra da niye aldığına ilişkin dediği şu söz,  bunun “en somut” göstergesidir:

"Sadece aptallar fikrini değiştirmez.”

(Lucescu’nun öyle “fiyakalı”, Türkiye Futbol Direktörü gibi bir unvanı yok/tu. Bu unvan,  bol unvanlı Fatih Terim’le geldi, onunla gitti. Hoş, bu unvanın ne olduğunu kimse bilmiyordu. Ama bunun içinde, Alaçatı’da kebapçıya “baskın girişimi”yle, damatlara destek olmak da olduğu anlaşıldı!)

Yani, “akıllı”lar sürekli fikir değiştirir!

(Kaypaklığa, dönekliğe, dalkavukluğa, yerini koruma ve sağlama almaya örnek, ama gerçekten “fikri” olan ve “kişilikli olmak budur”u örneklendirenlere hakaret sayılacak bir yakıştırma…)

*****

Lucescu, yerini sağlama almış; size/ bize tepeden bakıyor/du!

Tutumu, “ruh hali” üzerine gel de ahkâm kesme!

Lucescu ile Fatih Terim’in farkı neydi?

Yaşananlardan anlaşılan şu:

Fatih Terim, birilerinin “alma” dediklerini almıyor; Lucescu ise “al” dediklerini alıyor/du.

Bu farklılık sonuçta geliyor, bir “benzerlik”te birleşiyordu:

Gözlerimi kaparım, bana söyleneni yaparım.

Bilmem, haksızlık mi ediyoruz?

Lucescu, kendisi için nasıl bir “yol haritası” çiziyordu?

Açıkçası, o “harita”nın nasıl çizileceğine “katkı” yolunu sonuna kadar açtı.

TFF adına hareket edenler, sadece kendileri için açılan o yoldan gidecekler; evlerinin bahçelerinde dolaşıyor misali, rahat mı rahat olacaklar/dı. Takılırsa ayakları, sadece çimlere takılacak; onun da bir tehlikesi/ zararı yok/tu!

TFF adına hareket edecekler, artık rahat/tı!.

Karşılarında Fatih Terim gibi, hava raporu bile benden sorulur havasında olan, kendi ölçülerine göre “katı”, “başına buyruk” biri yoktu. Lucescu gibi uysal, "Sadece aptallar fikrini değiştirmez.” diyen, böyle demekle, ben emredileni yaparım algısını kafalara yerleştiren, engelleyici değil, deneni yerine getirecek biri vardı!.

Bundan kim memnun olmazdı ki? Çünkü olumlu bir durum olursa, isteği yerine geldi diye “başarı”dan yararlanacaklar, “aslan payı”nı kendisine verecek, olumsuz bir durum olursa da onu Lucescu’ya fatura edecek/ti.

Her iki durumda da, gel keyfim gel, demek…

(Hırvatistan galibiyeti Lucescu’ya  güç pompaladı!. Ama 6 Ekim’de, 9 Ekim’deki Finlandiya maçının bir önemi kalamadı artık, “balıkçılar” diye küçümsenen ve soyadları “SON”la biten o İzlandalılar, yazgımızı çizdi. Umalım, bu “yazgı çizme”, kimilerinin de “yazgısı”nı çizer, bulundukları yer de “son” olur.

Şansız Lucescu! Fatih Terim şansı onda yoktu, rakiplerimiz rakiplerimize bizim adımıza çelme takamadı!)

*****

TFF, bütün umudunu son dört maça bağlamıştı!

Milli Takım, gruptan çıksaydı, TFF, ömrünü uzatırdı!. Bu durumda TFF’ye karşı olanlar, bir ikileme düşecekler; “girişim”ler ertelenecekti kuşkusuz.

Kimileri, Milli Takım’ım “milliliği” kalmadı düşüncesiyle, TFF’nin ömrünün uzamasını istemeyebilir. Ama sonuçta bu bizim takımımız diyenler, gruptan çıkmanın mutluluğunu ülke adına sevinçle karşılayacaklardı.

(“Ömrü uzamak”, görevde uzun süre kalmak anlamına geleceği için, bu uzun süreyi kısaltacak birçok neden/ gerekçe ortada olduğuna göre, “ömrün kısalması” kaçınılmazdır artık!)

Denize düşenin yılana sarılması misali, TFF’nin bir umutla sarıldığı Lucescu’ya dönelim yine:

Dün “Köpekler istiyor, diye atlar ölmez” diyen , bugün "Sadece aptallar fikrini değiştirmez.” diyor.

Ya yarın?

Yine bulur özlü bir söz; daha açıkçası, bulmalı!.

Lucescu, tutarsızlığı savunmak için, "Sadece aptallar fikrini değiştirmez.” derken, kendisini “en akıllı”, eleştirenleri ise “aptal” yerine koyuyordu.

Lucescu’ya ve ona denize düşenin yılana sarılması misali sarılanlara düşen görev, "Sadece aptallar fikrini değiştirmez”in geçerliliğini göstermek/ kanıtlamaktı.

Kanıtlamada beklenen, “özlü söz” değil, bir “klasik söz”dür.

Son söz:

Buraya kadarmış, destek verenlere sonsuz teşekkürler!.

YORUMLAR

  • 0 Yorum