Chelsea'yi değiştiren isim; Tuchel
Chelsea, Tuchel ile değişim yaşamaya devam ederken S Sport yorumcusu ve Socrates Dergi yazarı Emre Özcan da tardini.com için Alman teknik adam ile değişen Chelsea'yi kaleme aldı.
09 Mayıs 2021 - 02:49
Thomas Tuchel'in göreve gelmesinin ardından Chelsea'nin değişen yüzünü, oyun yapısını, saha içi planlarını S Sport yorumcusu ve Socrates Dergi yazarı Emre Özcan, tardini.co için kaleme aldı.
Emre Özcan'ın kaleminden ''Chelsea’ye yeni bir kıyafet dikmeye çalışan adam: Thomas Tuchel''
''Frank Lampard’ın Chelsea’sine dair yapılabilecek sayısız eleştiri vardı. İlk sezonunda Şampiyonlar Ligi’ni getirmesine rağmen bir önceki sezona göre puan ve savunma rakamları yönünden geriye gidiş, oynanan heyecan verici futbol ve genç oyuncuların çıkışıyla görmezden gelinmişti. Özellikle savunma problemlerinin transferlerle de giderilememesi bu sezona yapılan başlangıcı da yetersiz gösterdi ve genç hoca çok fazla dayanamadan görevinden ayrılmak durumunda kaldı.
Fakat onunla alakalı en büyük problem sahadaki futboldan ya da alınan sonuçlardan bağımsız bir şekilde takımın kimliksiz gözükmesiydi. Takım topa sahip oluyordu fakat topa sahip olma takımı gibi davranmıyordu. Set oyununda bu süre boyunca bir adım ileri gidemeyen takımın topa sahip olmasının bir anlamı kalmadığı gibi bu durum geçişlerde defans hattını da savunmasız bırakıyordu. Pres kafa yorulan noktalardan biri gibiydi ama maçlardaki sürekliliği hep tartışma konusu oldu ve Lampard’ın Chelsea’sine bir pres takımı demek de mümkün değildi. Derinde savunma yapmak da pek ilgilendiği şeylerden biri değil gibi gözüküyordu. Ama eldeki kadronun topa sahip olmakta zorlandığı maçlarda belirli periyotlarda Lampard’ı bunu oynamaya mahkum ettiği zamanlar da oldu. Peki Chelsea 2019 yazından 2021'in başına kadar geçen 1.5 yıllık süre içinde nasıl oynayan bir takımdı? Bu sorunun net bir cevabını vermek kolay değil. Dolayısıyla Thomas Tuchel’in ilk 3 ayında aldığı sonuçlardan ziyade en büyük farkı yarattığı noktanın bu olduğunu söylemek pek yanlış olmayabilir.
Alman hocanın Chelsea’si hafta sonu FA Cup yarı finalinde Manchester City’yi de 1–0 geçerek önemli bir başarıya daha imza attı ve adını finale yazdıran takım oldu. City’nin dört kupa hayallerini bitirdikleri gibi dün akşam da Brighton’a karşı aldıkları 0–0'lık beraberlikle Tuchel dönemindeki 20. maçlarında 15. kez kalelerini gole kapatmayı başardılar. Ligde ilk dörtte yer alıyorlar. Şampiyonlar Ligi’ndeyse beklenmedik bir yarı finale imza attılar ve FA Cup’ta da ligin referans noktası City’yi geçerek finale gittiler. Bu 20 maçta sadece bir kez kaybettiler ve o da erken kırmızı kartla 70 dakika on kişi oynadıkları WBA maçında geldi. Hal böyleyken ortada son derece iyi bir tablo var. Ama sonuçlardan ziyade oynanan oyundaki ve kimlikteki değişim Alman teknik adamın asıl başarısı olabilir.
Chelsea'nin Tuchel ile değişimi
Chelsea son üç ayda oyunu tamamıyla farklı yorumlayan bir takım haline geldi. Bazı noktalarda sezonun ilk yarısından çok farklı durumda değil gibiler ama takımın sahada hissettirdikleri o noktalarda da fark yaratmayı başarıyor. Lampard’la topa geçtiğimiz sezon %60, bu sezonun ilk yarısında da %59'la sahip olan Chelsea için top odaklı bir takım demekte herhangi bir sakınca yok. Fakat bunun izleyiciye geçirdikleri ve sahadaki yansıması pek de olumlu değildi. Chelsea, Tuchel’le topa %64'le sahip oluyor ve o takımı devraldıktan sonraki dönem içinde bu istatistikte ligin City’yle birlikte zirvesindeler. Ama daha da önemlisi topu araç yapmayı başaran ve o topa sahip olurken niyetlerini net bir şekilde görebildiğimiz bir Chelsea de çok kısa sürede ortaya çıkmış durumda.
FA Cup’ta kazandığı maçtan sonra bir gazetecinin sorduğu “Bu maç savunma yönünden bir ustalık eseri miydi?” sorusuna yukarıdaki gibi cevap veren Thomas Tuchel, oyuna bakışını da aslında tek cümleyle ortaya koyuyor gibiydi. Statsbomb’un verilerine göre gol beklentisi istatistiğinin söyledikleri de bu yönden fazlasıyla önemli. Topla birlikte çok iyi savunma yapabilen bir takım haline gelen Chelsea, bunu rakamlara da yansıtmış durumda. Statsbomb’un penaltıları işin dışında bırakan istatistiğinde rakiplere verilen gol beklentisi maç başına 1.00'dan 0.49'a inmiş durumda. Yani Chelsea’nin savunma kalitesinde %51'lik muazzam bir artış var. Bu da Alman hocanın gelir gelmez neden savunmaya odaklandığını gösterdiği gibi aynı zamanda bu odaklanmadan kayda değer bir başarı çıkardığını da açıklıyor. Keza toplu oyundaki üretkenlikte (1.41–1.44) sadece %2'lik bir değişim var. Bu da Chelsea maçlarını izlerken rahatlıkla görebildiğimiz bir durum. Takım henüz topa sahipken üretmekte çok rahat değil. Ama Tuchel öncelikle işin savunma kısmına odaklanmış durumda ve muhtemelen bu, şu anda kafayı taktığı en büyük problem değil. City maçından önceki zamanının büyük bölümünü toplu oyundaki yaratıcılığa ve topla yapılabilecek çözümlere ayırdığını söyleyen genç hoca için bunun da zamanı geliyor olabilir ama benzer bir başarı ortaya çıkıp çıkmayacağını görmek için biraz zamana ihtiyaç var.
Toplu oyundaki yükseliş, takımın ve rakiplerin pas isabet oranlarına da yansımış durumda. Chelsea, son üç ayda önceki döneme göre iki puanlık artışla daha iyi pas yapıyor ve yine rakiplerin pas isabet oranındaki iki puanlık düşüşle onların işini de presle biraz daha zorlaştırıyor. Bunun uzantısı olarak bir takımın pres kalitesini ölçmeye yarayan en iyi istatistiklerden biri olan PPDA’deki artış da dikkat çekici. Rakibin pas zincirlerinin ortalamasını ölçen PPDA (passes allowed per defensive actions) rakiplerin kaç pasında bir savunma aksiyonuyla o zinciri kestiğinizi ölçüp bunun ortalamasını alarak ortaya kaliteli bir pres istatistiği çıkarıyor. Lampard döneminde 8.28'lik ortalamayla lig dördüncüsü olan ve fena görünmeyen Chelsea, Tuchel’le 3 ayda 6.28'lik bir ortalama tutturdu ve bu periyodun zirvesine çıktı. Sezon başından beri PPDA istatistiğini domine eden ve her takıma fark atan Marcelo Bielsa’nın Leeds United’ını geride bırakmayı başaran Chelsea, artık net bir pres takımı haline de gelmiş durumda. Öyle ki yine Statsbomb’un ölçtüğü pres ve kontrapres istatistiklerinde de Lampard döneminin oldukça ötesine geçmiş durumdalar. Bir oyuncunun prese başladıktan sonra 5 saniye içinde rakipten kazandığı top sayısında Leeds’in arkasında ikinci sırada olan Tuchel Chelsea’si, uyguladığı kontrapres (gegenpress) aksiyonundaysa lig dördüncüsü. Kontrapres sonucunda kazandığı top sayısında da Liverpool ve Manchester City’nin arkasında üçüncü sırada.
Statsbomb’un bir takımın topa sahip olma ve hücum, ama en önemlisi elit takım gibi oynama kalitesini ölçen iki temel istatistiğinde de Chelsea’de yine büyük gelişimler mevcut. Bir takımın rakip kaleye 20 metre mesafede yaptığı pas sayısını ölçen deep completion metriğinde Chelsea, ligin ilk yarısındaki 4.47'lik rakamı son 3 ayda 6.33'e yükseltmiş durumda. Bu süreçte onlardan daha iyi olan tek bir takım var, o da ligin en büyük gücü City. Yine bir takımın pasla ya da driplingle topu üçüncü bölgeye taşıma istatistiği olan deep progression’da da küçük bir gelişim göstermiş durumdalar. Tüm bunlar Chelsea’nin toplu ve topsuz oyunda sadece sahada hissettirdikleriyle değil, rakamlarda da önemli sıçramalar yaptığını gösteriyor. Ama bir de sahaya yansıyanlar var.
20 maçlık bu kısa sayılabilecek başlangıçta Chelsea’nin maçlarda gösterdiklerine dair sayısız yazı yazıldı. Michael Cox, Atletico Madrid’i eledikleri Şampiyonlar Ligi ikinci tur mücadelesinin ilk ayağında Chelsea’nin Tuchel’le nasıl bir kontrapres takımı haline geldiğini yazdı. Bu yazıyı onların savunmadaki gelişimlerini ve nasıl kısa sürede tekrar bir büyük maç takımı haline geldiklerini anlatan başkaları takip etti. Bunlar zaten yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi istatistik artışlarıyla da desteklenen gelişimler. Bir de herhangi bir rakama yansımayan ve sadece sahada görünenler var.
Thomas Tuchel, kariyeri boyunca oyunu genişletmeye ve bunu yaparken ilk aşamada da geriden oyun kurmayı takıntı haline getirmiş bir teknik adam. Presle birlikte bu iki konunun son 20 yılda moda haline gelen futbol kavramları olması oyunu topla oynamak isteyen hocaların da böyle reaksiyonlar içine girmesini sağladı ve Tuchel, o teknik adamlardan biri. Frank Lampard’ın ağırlıkla oynattığı 4–2–3–1 ve 4–3–3'ü ilk çıktığı Wolves maçıyla birlikte 3–4–3'le değiştirdi. Oyunun ilk fazında arka üçlü ve önündeki iki pivottan oluşan yapıyla oyun kurma noktasında da önceki teknik adamdan daha farklı bir yol seçti.
3 + 2'nin başarısı
Alman teknik adamın gelir gelmez yaptığı ilk işlerden biri olan Azpilicueta’nın ilk 11'e dönüşü üçlü savunma tercihiyle direkt bir şekilde alakalı. Bu yapı içinde sağ stoper olarak dört sezon önce de muazzam işler yapan İspanyol oyuncu, 3+2 şeklinde ortaya çıkan oyun kurulumunda da kritik bir role sahip. Pas kalitesi ve dar alandaki çabukluğuyla savunma çizgisini hem toplu hem de topsuz oyunda rahatlatması bir yana, kenar stoper olarak sol savunmacıyla birlikte farklı işler de yapması gerekiyor. Bunun en büyük nedeni de rakiplerin Chelsea’ye karşı topsuz oyunda göstermeye başladığı reaksiyonlar.
Wolves maçındaki 0–0'lık beraberlik ve Burnley’ye karşı alınan 2–0'lık galibiyetten sonra ilk büyük maçına Tottenham’a karşı çıkan Chelsea’de Tuchel takımını ilk iki maçtan birkaç farklı oyuncuyla ama yine 3–4–3 dizilişiyle çıkarmıştı. Kane’in yokluğunda Vinicius’la oynamak durumunda kalan Jose Mourinho’nun takımı Son ve Bergwijn’la birlikte kendi klasikleri haline gelen 4–2–3–1 gibi görünüyordu fakat maç başladıktan sonra Portekizli teknik adamın takımını farklı bir şekilde sahaya dizdiği anlaşılıyordu.
Vinicius’un yanına Son’u ikinci forvet gibi çeken Mourinho, Bergwijn’ı sağ kenarda, Ndombele’yi de beklenmedik bir şekilde sol kenarda tutuyor ve çift pivotla birlikte takımını bir 4–4–2 olarak sahada konumlandırıyordu. Ama Chelsea’nin oyun kurarken oldukça derin ve dar kalan 3+2'sine karşı da farklı bir tepkileri vardı. İki kenar oyuncusunu öne çıkarıp onları da dar kalmaya teşvik eden Mourinho, böylelikle Chelsea’nin arka beşlisine karşı işleri zorlaştırmaya çalıştı.
Son derece derin kalan Chelsea’nin oyun kurucularına karşı öndeki dörtlü gayet dar ve arkadaki altı oyuncudan kopuk durumda. Jose Mourinho ön tarafı sahada bu şekilde konumlarken Chelsea’nin wing-back’lerinin Marcos Alonso ve Reece James’ten oluştuğunu da muhtemelen göz önüne aldı. Zira iki kanat beki de oyun kurucu özelliği olmayan profildelerdi ve derine gelip top alarak çizgiden takımını çıkarabilecek özellikleri haiz değildi. Böyle bir ortamda dar Chelsea’ye karşı dar ön dörtlüyle oyun kurmayı zorlaştırmak ani pres oyunuyla birlikte fena fikir değil gibiydi. Ama Azpilicueta’nın varlığı ve yetenekleri kendi içinde çözümleri de getiriyordu. Sekansın devamında kendisini hızlı bir şekilde çizgiye atan Azpi, bek oynadığı dönemleri hatırlayarak takımının çizgiden çıkmasını sağladı.
Topu Kovacic’ten aldıktan sonra içeride kalan Son’un yapamadığı takiple kendisini rakip yarı sahaya atan savunma oyuncusu tam üçüncü bölgeye geçmek üzereyken dört farklı opsiyona oynayabilecek açılara sahip. Dolayısıyla Chelsea bu pozisyonda oyunu kurup Spurs yarı sahasında etki yaratabilecek şansı elde ediyor.
6. dakikada da görüntü çok farklı değil. Yine üç stoper geride oyunu kurarken öndeki dörtlü çok dar ve 2+2 şeklinde karşılamaya geçmiş durumda. Son ve Vinicius üçlü savunmaya baskı yapmıyor ve Jorginho-Kovacic ikilisine gölge markaj yaparak topun o bölgeye geçmesini engellemeye çalışıyor. Tuchel, Graham Potter gibi savunma önünde mutlaka iki oyuncu olmalı diyen bir teknik adam olmamasına rağmen Chelsea’de 2+1 ya da 3+1 opsiyonlarını şu ana kadar hiç kullanmadı. Öndeki ikilinin gölge markajı arkadaki ikilinin de sıkı markajıyla Chelsea’nin +2'sini pasifize etmiş durumda. Ama bunun doğal sonucu olarak kenarlarda yine boşluklar mevcut.
Pozisyondaki paslaşmaların devamında Azpi yine sağdan driplingle rahat bir çıkış yapma şansını elde ediyor. Sol bek Ben Davies, Reece James tarafından manipüle edildiği için Azpi’ye çıkma şansına sahip değil. Tecrübeli oyuncu yine üç oyuncuya pas yapabilecek açılara sahip. Maviler oyun kurmakta yine zorlanmıyor ve üçüncü bölgeye geçmeyi başarıyor.
Chelsea 24. dakikada bulduğu golü sonrasında oyunu çok iyi kontrol ederek destekledi ve maçı çok zorlanmadan kazandı ama Mourinho’nun yaklaşımı kenar çıkışlarına rağmen Chelsea’nin üretimine zaman zaman ket vurdu. Bunu gören Ole Gunnar Solskjaer de dört hafta sonra benzer bir planla Alman teknik adamın karşısına çıkacaktı.
Manchester United’ın klasiği olan 4–2–3–1'de OGS, ön dörtlüyü benzer şekilde sahaya dizdi. Sağda daha savunmacı ve koşucu James, solda Rashford’la birlikte merkezdeki Greenwood-Bruno ikilisini destekleyen Solskjaer, bu dörtlüyü birbirine yakın tuttu ve yine kenarları riske etti. Soldaki Rüdiger pozisyonda açıkta kalarak alan kovalıyor.
6. dakika içinde yine çok dar kalan öndeki dörtlüye karşı çizgide pozisyon alan Rüdiger, Christensen tarafından görülüyor ve pası alıyor. Sonrası Azpilicueta gibi onun da driplinge başlamasıyla devam ediyor.
Daniel James, Alman stoperin dripling başlangıcına reaksiyon göstermeye çalışıyor ama geç kalıyor.
Kendisini üç oyuncu arasında bulan Rüdiger, uzun bacaklarının ve dripling esnasında rakipler tarafından çok da iyi tanınmamasının verdiği avantajla top sürmeye devam ediyor.
Topu soldan üçüncü bölgeye taşıyan Alman stoper, takım arkadaşlarının da bu dripling başarısını muhtemelen beklememesinden mütevellit fazla destek alamayınca topu kaybediyor. Ama dar rakibe karşı Chelsea bu kez de sol stoperin driplingi üzerinden yine çıkış yapmayı başarıyor. Bu maçta Chelsea’nin sağ kenarında Reece James, sol kenarında da oyun kurucu özelliği olan Ben Chilwell oynadı ve Solskjaer’in rakibin kanat bekleri üzerinden çıkma ihtimallerine karşı da planı hazırdı.
United’ın yine öndeki dörtlüyü 2+2 şeklinde dizerek iki pivotun top almasını engellediği bir karşılamada çizgiye çıkmak durumunda kalan Chelsea oyuncuları, derine gelen Reece James’in de bire bir baskı altında kaldığını deneyimliyor. Dörtlü savunmanın sol beki Luke Shaw’la kanat bekine baskı yaptıran Solskjaer, pres konusunda oldukça agresif ve risk alıyor.
Shaw’un baskısı nedeniyle sağdan çıkamayan Chelsea’de Reece James tekrar savunmaya oynuyor ve 8 saniye sonra derine gelen Chilwell üzerinden yapılmaya çalışılan bir deneme mevcut. Ama bu kez de sağ bek Wan-Bissaka, sol kanat beki Chilwell’e prese çıkmış durumda. Yine riskli bir hamle ama Solskjaer cesur ve bu cesaretini farklı tavizlerle desteklemek durumunda.
Dörtlü savunmanın beklerini rakibin kanat beklerine prese çıkarmanın getirdiği çok basit risk, iki stoperi rakibin üçlü hücum hattıyla baş başa bırakmak. 3+2'ye derine inerek destek vermeye meyilli iki kanat bekine baskıya giden beklerin Mount, Ziyech ve Giroud’dan oluşan forvet hattına karşı stoperleri savunmasız bırakma ihtimali mevcut. Bunun için de Solskjaer’in stoperin önündeki merkez oyuncularından yardım alması gerekiyor. Bu da yukarıdaki görüntünün ortaya çıkmasına sebep oluyor. Chelsea’nin dar 3+2'sine karşı dar kalan hücum dörtlüsü iki kanat bekinin de beklenenden daha derinde olması nedeniyle merkez ikiliyle bu presi destekleyemiyor ve James-Bruno-Rashford-Greenwood dörtlüsünün arkasında çok büyük bir boşluğun ortaya çıkmasına neden oluyor. Chelsea’nin hücum üçlüsüne karşı stoperlere artı iki yazmaya çalışan Fred ve McTominay, United’ın presinden feragat etmesine neden oluyor ve bu durum maçta birden çok kez ortaya çıkıyor.
United maçından sonra Liverpool’u da deplasmanda muazzam bir direkt oyun planıyla yenmeyi başaran Chelsea’nin bir sonraki rakibi Liverpool’un diğer ekibi Everton’a karşıydı. Jose Mourinho ve Ole Gunnar Solskjaer gibi rakibe göre reaksiyon alma konusunda cimri olmayan Carlo Ancelotti, Chelsea’nin üçlü savunmasına karşı United ve Spurs’den farklı olarak kendi takımını da üç stoperle dizdi ama topsuz oyunu benzer şekilde oynadı.
Sahaya 3–5–2 şeklinde çıkan ve Dominic Calwert-Lewin’le Richarlison’un arkasına Sigurdsson’u koyan Ancelotti, ön tarafı yine dar tutarak kenarları da rakibin kanat bekleriyle bire bir eşleşmeyi kafaca çok daha rahat yapabilecek kanat beklerine bırakıyordu.
Sadece 4 saniye sonra Reece James’in derine gelip aldığı topta Digne’den gelen direkt baskı yine oyun kurmayı zorlaştırma hamlesi.
8. dakikada Sigurdsson’un yanına çıkan merkez orta saha Gomes’le birlikte yine bir 2+2 oluşturan Everton’da amaç aynı Spurs ve United’ın yaptığı gibi iki kaliteli oyun kurucu Jorginho ve Kovacic’in top almasını engellemek. Elbette kenarlar yine riske ediliyor ve Kurt Zouma da bu durumun farkında.
Sağ forvet gibi konumlanan Calwert-Lewin, sol stoperle eşleşmesi gereken oyuncu. Bu iki dripling esnasında kenara açılmakta geç kalan başarılı santrfor, Carlo Ancelotti’den yediği azar sonrasında farklı konum almaya başlıyor.
12. dakika içerisinde oyun kurarken rakibi yine dar bekleyen Everton’da DCL, Zouma’nın başında ve onun çıkışlarını kesme düşüncesinde. Chelsea yine dış stoperleri üzerinden rakibin savunma şeklinde bir tahribat yaratıyor.
Üç dakika sonra Chelsea’nin stoperlerine yine ön tarafla baskı yapan Everton’da Richarlison ve Sigurdsson birlikte giderek Azpilicueta’nın çıkış yapmasını engellemeye çalışıyorlar. Sağ kanat beki James’in derine gelişine Digne onu takip etmesi gerekirken bunu yapamıyor zira James’i demarke bırakmak için maça sağ önde başlayan Timo Werner kendisini çizgiye atarak Lucas Digne’i manipüle ediyor. Bu da Azpi’nin iki Everton oyuncusu arasından James’i rahat bir şekilde görmesini beraberinde getiriyor.
Topu aldıktan sonra driplinge başlayan James’e Richarlison yetişmekte zorlanıyor. Werner’le eşleşen Digne de çıkamıyor. Bu da genç İngiliz’in alan bulması anlamına geliyor.
Topu taşıyarak ceza sahasının önüne kadar getiren Reece James, dört oyuncunun arasında alanı da varken kötü tercih yapıyor. Kendisini ceza sahası yayında harika konumlandıran Havertz’e pas vermektense uzaktan ve kötü açıdan kaleyi düşünen James, takımının önemli bir şans yaratabilecek pozisyonu değerlendirememesine neden oluyor.
Genişlik peşinde
15 Şubat’ta Newcastle United’la karşı karşıya gelen Chelsea’de diziliş yine aynıydı. Topu ceza sahasında derinde bekleyecek rakibine karşı rahat götürebileceğini düşünen Tuchel, en uçta Tammy Abraham’ı görevlendirmiş ve arkasına Mount-Werner ikilisini koymuştu. Newcastle’daki görev süresi boyunca üçlü savunmayı birçok maçta kullanmış olan Steve Bruce’un Chelsea’yle daha iyi eşleşmek için benzer oynaması beklenirken deneyimli menajer farklı bir şey yaptı ve enteresan bir baklava 4–4–2'yle sahaya çıktı. Oyunun genişliği üzerine kafa yoran bir takıma karşı fazla cesur olan bu hamlenin sonuçları da iyi değildi.
Daha maçın ikinci dakikası içinde soldan yaptığı çıkışta demarke kalan ve takip edilmeyen Marcos Alonso, Chelsea’nin Newcastle’a nasıl problemler çıkaracağını gösteriyor gibiydi. Newcastle’ın topsuz oyundaki karşılama planı Chelsea’nin kanat beklerini görmezden geliyordu.
Sağdan oyunu kuran Chelsea’de sağ kanat beki Hudson-Odoi, Kovacic’i gördü. Hırvat orta saha da hızlı bir şekilde demarke bir şekilde ceza sahasına giren Alonso’yu. İspanyol kenar oyuncusu dar açıdan da olsa net bir şut imkanını çok erken bir şekilde buluyordu.
Maça Dwight Gayle ve Allan Saint-Maximin’den oluşan çift forvetin arkasında Miguel Almiron’la başlayan Steve Bruce, bu üç oyuncuyu üçlü orta sahaya desteklemeye çalışıyordu.
Üçlü savunmaya karşı 10 numara Almiron’un öne çıkmasıyla birlikte biraz kenara açılan forvetler rakibin üçlü savunmasıyla eşleştiler. Bu da topsuz oyunda sağ ön gibi gözüken Gayle’i Alonso’nun radarından çıkardı. Hal böyleyken Alonso’yu bir oyuncunun (muhtemelen sağ iç) takip etmesi gerekiyordu. Ama bu da gerçekleşmedi. Dolayısıyla Chelsea’nin toplu oyunda kanat beklerini itmesiyle ortaya çıkan beşli hücum hattı rakibin dörtlü savunmasını tehdit eder hale geldi. Sol öndeki Werner’in içeride konumlanmasıyla onu hizalayan sağ bek Emil Krafth, Marcos Alonso’yla doğal olarak ilgilenemiyor ve İspanyol kenar Newcastle’ı farklı bir oyun kurulumunda tehdit etmeye devam ediyor.
Üç saniye sonra sağ içten topla hareketlenen Mason Mount, Alonso’nun önündeki alanı görüyor ve onun koşusuyla birlikte topu ceza sahasına doğru yolluyor.
Sağ bek Krafth artık Alonso’yla ilgilenmek durumunda. Bu da Werner’in önünü açıyor. Ceza sahası koşusunu bomboş durumda yapan Werner, Mount’un uzun topunu kafayla indiren Alonso’nun pasıyla net bir pozisyona giriyor.
Fakat topa dengeli bir şekilde yetişemiyor ve önemli bir pozisyon Chelsea tarafından sonuçlandırılamıyor. Ama Alonso üretimleri maç boyu devam ediyor. Maçta yine sol kenarda Alonso ve Werner’in bulduğu ikiye bir üzerinden ilk golü üreten Chelsea, maçı 40 dakikada 2–0'a götürerek Tuchel dönemindeki en rahat galibiyetlerinden birine imza attı.
Çaresi ne?
Peki onları savunmak için ne yapmak gerekiyor? Dar ön bölge işleri Chelsea adına zaman zaman zorlaştıran bir yapı ve bunu Mourinho, Solskjaer, Ancelotti gibi teknik adamlar gösterdiler. Ön taraftaki darlığın aksine arka alanın da olabildiğince geniş olması Chelsea’nin kısıtlı üretkenliğini iyice dibe çekmek için bir çare olabilir.
Chelsea, Atletico Madrid’i iki maçta da mağlup ederek Şampiyonlar Ligi’nden eledi ama ilk maçın onlar adına çok kolay geçtiğini söylemek kolay değil. Bu sezon takımını ağırlıkla üçlü savunmayla sahaya dizen Diego Simeone’nin beşli savunması aslında Chelsea’nin beşli hücum hattını bire bir eşleşmeyle durdurmak için gayet idealdi. Ama beş oyuncu barındıran genişliğin yeterli olmadığını düşünmüş olacak ki Simeone, takımını sahaya kağıt üzerinde eski klasik 4–4–2'siyle dizdi ve öndeki kenar oyuncularını da arka hatta çekerek 6–3–1 ortaya çıkardı.
Sol bek Hermoso ve sağ bek Llorente’yi içeride üçüncü ve dördüncü stoperler olarak konumlandıran Arjantinli hoca, öndeki Lemar ve Correa’yı da savunma hattına çekerek bek yaptı. Altılı savunmasının önündeki iki merkez orta sahayı da Luis Suarez’in yanındaki Joao Felix’i geriye çekerek üçlediler. Bu da kenardan delinmesi çok zor, merkezde de çok kompakt olabilen bir yapı ortaya çıkardı.
Felix’i derine çekmek ve önde Suarez’i bırakmak, rakip kaleden 60 metre uzakta savunma yaparken kontra tehditlerinden de neredeyse tamamen feragat etmek anlamına geliyordu. Bu da maçın son 25 dakikasını geride oynamasına rağmen pozisyon üretemeyen ve Chelsea kalesine isabetli şut çekemeden 90 dakikayı bitiren bir Atletico Madrid’i ortaya çıkardı. Fakat özellikle golü yiyene kadar Chelsea’yi savunmada çok zorladılar.
Özellikle kenarları çok iyi kapattıkları bu altılı savunma sayısal üstünlüğü çizgide savunma takımının ortaya çıkarmasını sağladı. En soldaki iki oyuncunun çizgiye açılıp o bölgeyi kapadığı noktada dahi ceza sahasında dört savunmacı bulundurma şansını veren 6–3–1, merkezden alınan katkı ve ön tarafla birlikte Chelsea’nin oyunu genişletmesini ve çizgileri delmesini tamamen engelledi. Soldan genişlik vermeye çalışan Marcos Alonso’nun faktör olması da uzun ters toplarda kaymaları çok daha rahat ve hızlı yapan altılı savunmayla pek mümkün değildi.
17. dakikada yine kenarı sol iki savunmacı, iki orta saha ve Felix’ten oluşan bir beşgenle kapatan Atletico, çizgideki iki Chelsea hücumcusunu tamamen pasifize ediyor. Kadrajda olmayan Marcos Alonso’yla Correa’yı eşleştirmelerine rağmen ceza sahası yayındaki iki Chelsealiyi üç stoperle kontrol eden Diego Simeone’nin bu yapısını delmek gerçekten pek mümkün değil.
Kaleci oyun kurmanın neresinde?
Geldiği günden beri Edouard Mendy’yi birinci kaleci olarak öne çıkaran ve ona güvendiğini belli eden Tuchel, Kepa’yı da ligde iki maçta ve FA Cup’ta düzenli bir şekilde kullandı. Mendy’nin ellerinin kalitesi kaleye gelen tehlikelerde Tuchel’in işine yaradı fakat ayaklarının kalitesizliği de şu ana kadar oyun kurma noktasında kalecinin bir referans noktası olmasını engelledi.
11 Şubat’ta FA Cup 5. tur maçında Championship ekibi Barnsley’yle karşılaşan Chelsea’nin rakibinin ortaya koyduğu beklenmedik pres oyununda yaşadığı sıkıntılar tura mal olabilecek pozisyonları rakiplerine götürdü. Üçlü savunma öyle sert bir pres altında kaldı ki ilk hattını biraz daha geriye çekip kaleciyle oynamak zorunda kalan Tuchel, kalede Kepa’nın olması yönünden şanslıydı. Sadece kurtardığı pozisyonlar değil, aynı zamanda onun ayaklarına başvurmak durumunda kalması nedeniyle rahat nefes alan Tuchel, ilk yarıda 3+2'yi sık sık 4+2'ye çevirmek durumunda kaldı ve ikinci yarıda da nihai bir şekilde dörtlü savunmaya dönerek maçı bitirdi.
Bunu Mendy’yle takım klasiği haline getirmeyi şu an için düşünmeyen Alman hoca belli ki risk almak istemiyor. Ama Barnsley’nin zorladığı, WBA’in anlık preslerle etkili olduğu ortamda Chelsea’nin orta vadede farklı denemeler yapması gerekebilir. Şu ana kadar çok az pres takımıyla mücadele eden, City’nin de büyük rotasyon nedeniyle en büyük kadrosuyla karşısına çıkamadığı Chelsea, 20 maçın büyük bölümünü derinde savunma yapan ve pres kullanmayan ekiplere karşı oynadı. Önde baskı uzmanları Chelsea’nin şu ana kadar kırılmaz gibi görünen 3+2'deki oyun kurucularına ciddi problemler çıkarabilir ve Tuchel’in de kalecisinin ayağına ihtiyacı olabilir.
Sonuç
Sadece üç aydır takımın başında olan bir teknik adam nasıl başarılı olarak değerlendirilebilir? Mükemmel bir başlangıç büyük başarı için yeterli midir mesela? Öyle olsaydı Chelsea’de Thomas Tuchel için şu anda harika cümleler kuruyor olabilirdik. Ama bunlar anlamsız olabilir. Zira günün futbolunda üst üste alınacak 3–4 mağlubiyet en iyi teknik adamın mirasına bile büyük zararlar verebiliyor. Bunun garantisini hiçbir takım için veremediğiniz bir ortamda Tuchel için de şu andan büyük cümleler kurmaya gerek yok gibi. Fakat tüm bunların dışında bir teknik adam sezon ortasında aldığı bir takımda transfer penceresi görmeden ne kadar olabilecekse o kadar başarılı bir üç ay geçiren Thomas Tuchel, sancılı aldığı bir yapıda şu ana kadar bazı müthiş işlere imza attı.
Guardiola, Klopp, Ancelotti, Simeone (iki defa) ve Mourinho’ya karşı oynadığı altı maçta altı galibiyet elde eden ve kalesinde gol görmeyen Tuchel, ortaya çok iyi bir topa sahip olma oyunu oynayan savunma takımı çıkarmış durumda. Rakiplerine az pozisyon veriyorlar, gol yemiyorlar, topa sahip oluyorlar ve harika oyun kuruyorlar. Ama daha önemlisi rakiplerini farklı şeyler denemek zorunda bırakıyorlar. Dar savunma bunlardan biri oldu ama sonuçlar yönünden rakipler şu ana kadar istediklerini alamadı. Bir sonraki aşama daha kuvvetli pres takımları olacak ve Chelsea’nin oralarda nasıl reaksiyon vereceğini görmek Premier League’in kısa vadeli en heyecan verici konularından biri olacak gibi görünüyor.''
Emre Özcan'ın 'Chelsea’ye yeni bir kıyafet dikmeye çalışan adam: Thomas Tuchel' başlıklı yazısına buraya tıklayarak ya da tardini.co üzerinden ulaşabilirsiniz.
Emre Özcan'ın kaleminden ''Chelsea’ye yeni bir kıyafet dikmeye çalışan adam: Thomas Tuchel''
''Frank Lampard’ın Chelsea’sine dair yapılabilecek sayısız eleştiri vardı. İlk sezonunda Şampiyonlar Ligi’ni getirmesine rağmen bir önceki sezona göre puan ve savunma rakamları yönünden geriye gidiş, oynanan heyecan verici futbol ve genç oyuncuların çıkışıyla görmezden gelinmişti. Özellikle savunma problemlerinin transferlerle de giderilememesi bu sezona yapılan başlangıcı da yetersiz gösterdi ve genç hoca çok fazla dayanamadan görevinden ayrılmak durumunda kaldı.
Fakat onunla alakalı en büyük problem sahadaki futboldan ya da alınan sonuçlardan bağımsız bir şekilde takımın kimliksiz gözükmesiydi. Takım topa sahip oluyordu fakat topa sahip olma takımı gibi davranmıyordu. Set oyununda bu süre boyunca bir adım ileri gidemeyen takımın topa sahip olmasının bir anlamı kalmadığı gibi bu durum geçişlerde defans hattını da savunmasız bırakıyordu. Pres kafa yorulan noktalardan biri gibiydi ama maçlardaki sürekliliği hep tartışma konusu oldu ve Lampard’ın Chelsea’sine bir pres takımı demek de mümkün değildi. Derinde savunma yapmak da pek ilgilendiği şeylerden biri değil gibi gözüküyordu. Ama eldeki kadronun topa sahip olmakta zorlandığı maçlarda belirli periyotlarda Lampard’ı bunu oynamaya mahkum ettiği zamanlar da oldu. Peki Chelsea 2019 yazından 2021'in başına kadar geçen 1.5 yıllık süre içinde nasıl oynayan bir takımdı? Bu sorunun net bir cevabını vermek kolay değil. Dolayısıyla Thomas Tuchel’in ilk 3 ayında aldığı sonuçlardan ziyade en büyük farkı yarattığı noktanın bu olduğunu söylemek pek yanlış olmayabilir.
Alman hocanın Chelsea’si hafta sonu FA Cup yarı finalinde Manchester City’yi de 1–0 geçerek önemli bir başarıya daha imza attı ve adını finale yazdıran takım oldu. City’nin dört kupa hayallerini bitirdikleri gibi dün akşam da Brighton’a karşı aldıkları 0–0'lık beraberlikle Tuchel dönemindeki 20. maçlarında 15. kez kalelerini gole kapatmayı başardılar. Ligde ilk dörtte yer alıyorlar. Şampiyonlar Ligi’ndeyse beklenmedik bir yarı finale imza attılar ve FA Cup’ta da ligin referans noktası City’yi geçerek finale gittiler. Bu 20 maçta sadece bir kez kaybettiler ve o da erken kırmızı kartla 70 dakika on kişi oynadıkları WBA maçında geldi. Hal böyleyken ortada son derece iyi bir tablo var. Ama sonuçlardan ziyade oynanan oyundaki ve kimlikteki değişim Alman teknik adamın asıl başarısı olabilir.
Chelsea'nin Tuchel ile değişimi
Chelsea son üç ayda oyunu tamamıyla farklı yorumlayan bir takım haline geldi. Bazı noktalarda sezonun ilk yarısından çok farklı durumda değil gibiler ama takımın sahada hissettirdikleri o noktalarda da fark yaratmayı başarıyor. Lampard’la topa geçtiğimiz sezon %60, bu sezonun ilk yarısında da %59'la sahip olan Chelsea için top odaklı bir takım demekte herhangi bir sakınca yok. Fakat bunun izleyiciye geçirdikleri ve sahadaki yansıması pek de olumlu değildi. Chelsea, Tuchel’le topa %64'le sahip oluyor ve o takımı devraldıktan sonraki dönem içinde bu istatistikte ligin City’yle birlikte zirvesindeler. Ama daha da önemlisi topu araç yapmayı başaran ve o topa sahip olurken niyetlerini net bir şekilde görebildiğimiz bir Chelsea de çok kısa sürede ortaya çıkmış durumda.
FA Cup’ta kazandığı maçtan sonra bir gazetecinin sorduğu “Bu maç savunma yönünden bir ustalık eseri miydi?” sorusuna yukarıdaki gibi cevap veren Thomas Tuchel, oyuna bakışını da aslında tek cümleyle ortaya koyuyor gibiydi. Statsbomb’un verilerine göre gol beklentisi istatistiğinin söyledikleri de bu yönden fazlasıyla önemli. Topla birlikte çok iyi savunma yapabilen bir takım haline gelen Chelsea, bunu rakamlara da yansıtmış durumda. Statsbomb’un penaltıları işin dışında bırakan istatistiğinde rakiplere verilen gol beklentisi maç başına 1.00'dan 0.49'a inmiş durumda. Yani Chelsea’nin savunma kalitesinde %51'lik muazzam bir artış var. Bu da Alman hocanın gelir gelmez neden savunmaya odaklandığını gösterdiği gibi aynı zamanda bu odaklanmadan kayda değer bir başarı çıkardığını da açıklıyor. Keza toplu oyundaki üretkenlikte (1.41–1.44) sadece %2'lik bir değişim var. Bu da Chelsea maçlarını izlerken rahatlıkla görebildiğimiz bir durum. Takım henüz topa sahipken üretmekte çok rahat değil. Ama Tuchel öncelikle işin savunma kısmına odaklanmış durumda ve muhtemelen bu, şu anda kafayı taktığı en büyük problem değil. City maçından önceki zamanının büyük bölümünü toplu oyundaki yaratıcılığa ve topla yapılabilecek çözümlere ayırdığını söyleyen genç hoca için bunun da zamanı geliyor olabilir ama benzer bir başarı ortaya çıkıp çıkmayacağını görmek için biraz zamana ihtiyaç var.
Toplu oyundaki yükseliş, takımın ve rakiplerin pas isabet oranlarına da yansımış durumda. Chelsea, son üç ayda önceki döneme göre iki puanlık artışla daha iyi pas yapıyor ve yine rakiplerin pas isabet oranındaki iki puanlık düşüşle onların işini de presle biraz daha zorlaştırıyor. Bunun uzantısı olarak bir takımın pres kalitesini ölçmeye yarayan en iyi istatistiklerden biri olan PPDA’deki artış da dikkat çekici. Rakibin pas zincirlerinin ortalamasını ölçen PPDA (passes allowed per defensive actions) rakiplerin kaç pasında bir savunma aksiyonuyla o zinciri kestiğinizi ölçüp bunun ortalamasını alarak ortaya kaliteli bir pres istatistiği çıkarıyor. Lampard döneminde 8.28'lik ortalamayla lig dördüncüsü olan ve fena görünmeyen Chelsea, Tuchel’le 3 ayda 6.28'lik bir ortalama tutturdu ve bu periyodun zirvesine çıktı. Sezon başından beri PPDA istatistiğini domine eden ve her takıma fark atan Marcelo Bielsa’nın Leeds United’ını geride bırakmayı başaran Chelsea, artık net bir pres takımı haline de gelmiş durumda. Öyle ki yine Statsbomb’un ölçtüğü pres ve kontrapres istatistiklerinde de Lampard döneminin oldukça ötesine geçmiş durumdalar. Bir oyuncunun prese başladıktan sonra 5 saniye içinde rakipten kazandığı top sayısında Leeds’in arkasında ikinci sırada olan Tuchel Chelsea’si, uyguladığı kontrapres (gegenpress) aksiyonundaysa lig dördüncüsü. Kontrapres sonucunda kazandığı top sayısında da Liverpool ve Manchester City’nin arkasında üçüncü sırada.
Statsbomb’un bir takımın topa sahip olma ve hücum, ama en önemlisi elit takım gibi oynama kalitesini ölçen iki temel istatistiğinde de Chelsea’de yine büyük gelişimler mevcut. Bir takımın rakip kaleye 20 metre mesafede yaptığı pas sayısını ölçen deep completion metriğinde Chelsea, ligin ilk yarısındaki 4.47'lik rakamı son 3 ayda 6.33'e yükseltmiş durumda. Bu süreçte onlardan daha iyi olan tek bir takım var, o da ligin en büyük gücü City. Yine bir takımın pasla ya da driplingle topu üçüncü bölgeye taşıma istatistiği olan deep progression’da da küçük bir gelişim göstermiş durumdalar. Tüm bunlar Chelsea’nin toplu ve topsuz oyunda sadece sahada hissettirdikleriyle değil, rakamlarda da önemli sıçramalar yaptığını gösteriyor. Ama bir de sahaya yansıyanlar var.
20 maçlık bu kısa sayılabilecek başlangıçta Chelsea’nin maçlarda gösterdiklerine dair sayısız yazı yazıldı. Michael Cox, Atletico Madrid’i eledikleri Şampiyonlar Ligi ikinci tur mücadelesinin ilk ayağında Chelsea’nin Tuchel’le nasıl bir kontrapres takımı haline geldiğini yazdı. Bu yazıyı onların savunmadaki gelişimlerini ve nasıl kısa sürede tekrar bir büyük maç takımı haline geldiklerini anlatan başkaları takip etti. Bunlar zaten yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi istatistik artışlarıyla da desteklenen gelişimler. Bir de herhangi bir rakama yansımayan ve sadece sahada görünenler var.
Thomas Tuchel, kariyeri boyunca oyunu genişletmeye ve bunu yaparken ilk aşamada da geriden oyun kurmayı takıntı haline getirmiş bir teknik adam. Presle birlikte bu iki konunun son 20 yılda moda haline gelen futbol kavramları olması oyunu topla oynamak isteyen hocaların da böyle reaksiyonlar içine girmesini sağladı ve Tuchel, o teknik adamlardan biri. Frank Lampard’ın ağırlıkla oynattığı 4–2–3–1 ve 4–3–3'ü ilk çıktığı Wolves maçıyla birlikte 3–4–3'le değiştirdi. Oyunun ilk fazında arka üçlü ve önündeki iki pivottan oluşan yapıyla oyun kurma noktasında da önceki teknik adamdan daha farklı bir yol seçti.
3 + 2'nin başarısı
Alman teknik adamın gelir gelmez yaptığı ilk işlerden biri olan Azpilicueta’nın ilk 11'e dönüşü üçlü savunma tercihiyle direkt bir şekilde alakalı. Bu yapı içinde sağ stoper olarak dört sezon önce de muazzam işler yapan İspanyol oyuncu, 3+2 şeklinde ortaya çıkan oyun kurulumunda da kritik bir role sahip. Pas kalitesi ve dar alandaki çabukluğuyla savunma çizgisini hem toplu hem de topsuz oyunda rahatlatması bir yana, kenar stoper olarak sol savunmacıyla birlikte farklı işler de yapması gerekiyor. Bunun en büyük nedeni de rakiplerin Chelsea’ye karşı topsuz oyunda göstermeye başladığı reaksiyonlar.
Wolves maçındaki 0–0'lık beraberlik ve Burnley’ye karşı alınan 2–0'lık galibiyetten sonra ilk büyük maçına Tottenham’a karşı çıkan Chelsea’de Tuchel takımını ilk iki maçtan birkaç farklı oyuncuyla ama yine 3–4–3 dizilişiyle çıkarmıştı. Kane’in yokluğunda Vinicius’la oynamak durumunda kalan Jose Mourinho’nun takımı Son ve Bergwijn’la birlikte kendi klasikleri haline gelen 4–2–3–1 gibi görünüyordu fakat maç başladıktan sonra Portekizli teknik adamın takımını farklı bir şekilde sahaya dizdiği anlaşılıyordu.
Vinicius’un yanına Son’u ikinci forvet gibi çeken Mourinho, Bergwijn’ı sağ kenarda, Ndombele’yi de beklenmedik bir şekilde sol kenarda tutuyor ve çift pivotla birlikte takımını bir 4–4–2 olarak sahada konumlandırıyordu. Ama Chelsea’nin oyun kurarken oldukça derin ve dar kalan 3+2'sine karşı da farklı bir tepkileri vardı. İki kenar oyuncusunu öne çıkarıp onları da dar kalmaya teşvik eden Mourinho, böylelikle Chelsea’nin arka beşlisine karşı işleri zorlaştırmaya çalıştı.
Son derece derin kalan Chelsea’nin oyun kurucularına karşı öndeki dörtlü gayet dar ve arkadaki altı oyuncudan kopuk durumda. Jose Mourinho ön tarafı sahada bu şekilde konumlarken Chelsea’nin wing-back’lerinin Marcos Alonso ve Reece James’ten oluştuğunu da muhtemelen göz önüne aldı. Zira iki kanat beki de oyun kurucu özelliği olmayan profildelerdi ve derine gelip top alarak çizgiden takımını çıkarabilecek özellikleri haiz değildi. Böyle bir ortamda dar Chelsea’ye karşı dar ön dörtlüyle oyun kurmayı zorlaştırmak ani pres oyunuyla birlikte fena fikir değil gibiydi. Ama Azpilicueta’nın varlığı ve yetenekleri kendi içinde çözümleri de getiriyordu. Sekansın devamında kendisini hızlı bir şekilde çizgiye atan Azpi, bek oynadığı dönemleri hatırlayarak takımının çizgiden çıkmasını sağladı.
Topu Kovacic’ten aldıktan sonra içeride kalan Son’un yapamadığı takiple kendisini rakip yarı sahaya atan savunma oyuncusu tam üçüncü bölgeye geçmek üzereyken dört farklı opsiyona oynayabilecek açılara sahip. Dolayısıyla Chelsea bu pozisyonda oyunu kurup Spurs yarı sahasında etki yaratabilecek şansı elde ediyor.
6. dakikada da görüntü çok farklı değil. Yine üç stoper geride oyunu kurarken öndeki dörtlü çok dar ve 2+2 şeklinde karşılamaya geçmiş durumda. Son ve Vinicius üçlü savunmaya baskı yapmıyor ve Jorginho-Kovacic ikilisine gölge markaj yaparak topun o bölgeye geçmesini engellemeye çalışıyor. Tuchel, Graham Potter gibi savunma önünde mutlaka iki oyuncu olmalı diyen bir teknik adam olmamasına rağmen Chelsea’de 2+1 ya da 3+1 opsiyonlarını şu ana kadar hiç kullanmadı. Öndeki ikilinin gölge markajı arkadaki ikilinin de sıkı markajıyla Chelsea’nin +2'sini pasifize etmiş durumda. Ama bunun doğal sonucu olarak kenarlarda yine boşluklar mevcut.
Pozisyondaki paslaşmaların devamında Azpi yine sağdan driplingle rahat bir çıkış yapma şansını elde ediyor. Sol bek Ben Davies, Reece James tarafından manipüle edildiği için Azpi’ye çıkma şansına sahip değil. Tecrübeli oyuncu yine üç oyuncuya pas yapabilecek açılara sahip. Maviler oyun kurmakta yine zorlanmıyor ve üçüncü bölgeye geçmeyi başarıyor.
Chelsea 24. dakikada bulduğu golü sonrasında oyunu çok iyi kontrol ederek destekledi ve maçı çok zorlanmadan kazandı ama Mourinho’nun yaklaşımı kenar çıkışlarına rağmen Chelsea’nin üretimine zaman zaman ket vurdu. Bunu gören Ole Gunnar Solskjaer de dört hafta sonra benzer bir planla Alman teknik adamın karşısına çıkacaktı.
Manchester United’ın klasiği olan 4–2–3–1'de OGS, ön dörtlüyü benzer şekilde sahaya dizdi. Sağda daha savunmacı ve koşucu James, solda Rashford’la birlikte merkezdeki Greenwood-Bruno ikilisini destekleyen Solskjaer, bu dörtlüyü birbirine yakın tuttu ve yine kenarları riske etti. Soldaki Rüdiger pozisyonda açıkta kalarak alan kovalıyor.
6. dakika içinde yine çok dar kalan öndeki dörtlüye karşı çizgide pozisyon alan Rüdiger, Christensen tarafından görülüyor ve pası alıyor. Sonrası Azpilicueta gibi onun da driplinge başlamasıyla devam ediyor.
Daniel James, Alman stoperin dripling başlangıcına reaksiyon göstermeye çalışıyor ama geç kalıyor.
Kendisini üç oyuncu arasında bulan Rüdiger, uzun bacaklarının ve dripling esnasında rakipler tarafından çok da iyi tanınmamasının verdiği avantajla top sürmeye devam ediyor.
Topu soldan üçüncü bölgeye taşıyan Alman stoper, takım arkadaşlarının da bu dripling başarısını muhtemelen beklememesinden mütevellit fazla destek alamayınca topu kaybediyor. Ama dar rakibe karşı Chelsea bu kez de sol stoperin driplingi üzerinden yine çıkış yapmayı başarıyor. Bu maçta Chelsea’nin sağ kenarında Reece James, sol kenarında da oyun kurucu özelliği olan Ben Chilwell oynadı ve Solskjaer’in rakibin kanat bekleri üzerinden çıkma ihtimallerine karşı da planı hazırdı.
United’ın yine öndeki dörtlüyü 2+2 şeklinde dizerek iki pivotun top almasını engellediği bir karşılamada çizgiye çıkmak durumunda kalan Chelsea oyuncuları, derine gelen Reece James’in de bire bir baskı altında kaldığını deneyimliyor. Dörtlü savunmanın sol beki Luke Shaw’la kanat bekine baskı yaptıran Solskjaer, pres konusunda oldukça agresif ve risk alıyor.
Shaw’un baskısı nedeniyle sağdan çıkamayan Chelsea’de Reece James tekrar savunmaya oynuyor ve 8 saniye sonra derine gelen Chilwell üzerinden yapılmaya çalışılan bir deneme mevcut. Ama bu kez de sağ bek Wan-Bissaka, sol kanat beki Chilwell’e prese çıkmış durumda. Yine riskli bir hamle ama Solskjaer cesur ve bu cesaretini farklı tavizlerle desteklemek durumunda.
Dörtlü savunmanın beklerini rakibin kanat beklerine prese çıkarmanın getirdiği çok basit risk, iki stoperi rakibin üçlü hücum hattıyla baş başa bırakmak. 3+2'ye derine inerek destek vermeye meyilli iki kanat bekine baskıya giden beklerin Mount, Ziyech ve Giroud’dan oluşan forvet hattına karşı stoperleri savunmasız bırakma ihtimali mevcut. Bunun için de Solskjaer’in stoperin önündeki merkez oyuncularından yardım alması gerekiyor. Bu da yukarıdaki görüntünün ortaya çıkmasına sebep oluyor. Chelsea’nin dar 3+2'sine karşı dar kalan hücum dörtlüsü iki kanat bekinin de beklenenden daha derinde olması nedeniyle merkez ikiliyle bu presi destekleyemiyor ve James-Bruno-Rashford-Greenwood dörtlüsünün arkasında çok büyük bir boşluğun ortaya çıkmasına neden oluyor. Chelsea’nin hücum üçlüsüne karşı stoperlere artı iki yazmaya çalışan Fred ve McTominay, United’ın presinden feragat etmesine neden oluyor ve bu durum maçta birden çok kez ortaya çıkıyor.
United maçından sonra Liverpool’u da deplasmanda muazzam bir direkt oyun planıyla yenmeyi başaran Chelsea’nin bir sonraki rakibi Liverpool’un diğer ekibi Everton’a karşıydı. Jose Mourinho ve Ole Gunnar Solskjaer gibi rakibe göre reaksiyon alma konusunda cimri olmayan Carlo Ancelotti, Chelsea’nin üçlü savunmasına karşı United ve Spurs’den farklı olarak kendi takımını da üç stoperle dizdi ama topsuz oyunu benzer şekilde oynadı.
Sahaya 3–5–2 şeklinde çıkan ve Dominic Calwert-Lewin’le Richarlison’un arkasına Sigurdsson’u koyan Ancelotti, ön tarafı yine dar tutarak kenarları da rakibin kanat bekleriyle bire bir eşleşmeyi kafaca çok daha rahat yapabilecek kanat beklerine bırakıyordu.
Sadece 4 saniye sonra Reece James’in derine gelip aldığı topta Digne’den gelen direkt baskı yine oyun kurmayı zorlaştırma hamlesi.
8. dakikada Sigurdsson’un yanına çıkan merkez orta saha Gomes’le birlikte yine bir 2+2 oluşturan Everton’da amaç aynı Spurs ve United’ın yaptığı gibi iki kaliteli oyun kurucu Jorginho ve Kovacic’in top almasını engellemek. Elbette kenarlar yine riske ediliyor ve Kurt Zouma da bu durumun farkında.
Sağ forvet gibi konumlanan Calwert-Lewin, sol stoperle eşleşmesi gereken oyuncu. Bu iki dripling esnasında kenara açılmakta geç kalan başarılı santrfor, Carlo Ancelotti’den yediği azar sonrasında farklı konum almaya başlıyor.
12. dakika içerisinde oyun kurarken rakibi yine dar bekleyen Everton’da DCL, Zouma’nın başında ve onun çıkışlarını kesme düşüncesinde. Chelsea yine dış stoperleri üzerinden rakibin savunma şeklinde bir tahribat yaratıyor.
Üç dakika sonra Chelsea’nin stoperlerine yine ön tarafla baskı yapan Everton’da Richarlison ve Sigurdsson birlikte giderek Azpilicueta’nın çıkış yapmasını engellemeye çalışıyorlar. Sağ kanat beki James’in derine gelişine Digne onu takip etmesi gerekirken bunu yapamıyor zira James’i demarke bırakmak için maça sağ önde başlayan Timo Werner kendisini çizgiye atarak Lucas Digne’i manipüle ediyor. Bu da Azpi’nin iki Everton oyuncusu arasından James’i rahat bir şekilde görmesini beraberinde getiriyor.
Topu aldıktan sonra driplinge başlayan James’e Richarlison yetişmekte zorlanıyor. Werner’le eşleşen Digne de çıkamıyor. Bu da genç İngiliz’in alan bulması anlamına geliyor.
Topu taşıyarak ceza sahasının önüne kadar getiren Reece James, dört oyuncunun arasında alanı da varken kötü tercih yapıyor. Kendisini ceza sahası yayında harika konumlandıran Havertz’e pas vermektense uzaktan ve kötü açıdan kaleyi düşünen James, takımının önemli bir şans yaratabilecek pozisyonu değerlendirememesine neden oluyor.
Genişlik peşinde
15 Şubat’ta Newcastle United’la karşı karşıya gelen Chelsea’de diziliş yine aynıydı. Topu ceza sahasında derinde bekleyecek rakibine karşı rahat götürebileceğini düşünen Tuchel, en uçta Tammy Abraham’ı görevlendirmiş ve arkasına Mount-Werner ikilisini koymuştu. Newcastle’daki görev süresi boyunca üçlü savunmayı birçok maçta kullanmış olan Steve Bruce’un Chelsea’yle daha iyi eşleşmek için benzer oynaması beklenirken deneyimli menajer farklı bir şey yaptı ve enteresan bir baklava 4–4–2'yle sahaya çıktı. Oyunun genişliği üzerine kafa yoran bir takıma karşı fazla cesur olan bu hamlenin sonuçları da iyi değildi.
Daha maçın ikinci dakikası içinde soldan yaptığı çıkışta demarke kalan ve takip edilmeyen Marcos Alonso, Chelsea’nin Newcastle’a nasıl problemler çıkaracağını gösteriyor gibiydi. Newcastle’ın topsuz oyundaki karşılama planı Chelsea’nin kanat beklerini görmezden geliyordu.
Sağdan oyunu kuran Chelsea’de sağ kanat beki Hudson-Odoi, Kovacic’i gördü. Hırvat orta saha da hızlı bir şekilde demarke bir şekilde ceza sahasına giren Alonso’yu. İspanyol kenar oyuncusu dar açıdan da olsa net bir şut imkanını çok erken bir şekilde buluyordu.
Maça Dwight Gayle ve Allan Saint-Maximin’den oluşan çift forvetin arkasında Miguel Almiron’la başlayan Steve Bruce, bu üç oyuncuyu üçlü orta sahaya desteklemeye çalışıyordu.
Üçlü savunmaya karşı 10 numara Almiron’un öne çıkmasıyla birlikte biraz kenara açılan forvetler rakibin üçlü savunmasıyla eşleştiler. Bu da topsuz oyunda sağ ön gibi gözüken Gayle’i Alonso’nun radarından çıkardı. Hal böyleyken Alonso’yu bir oyuncunun (muhtemelen sağ iç) takip etmesi gerekiyordu. Ama bu da gerçekleşmedi. Dolayısıyla Chelsea’nin toplu oyunda kanat beklerini itmesiyle ortaya çıkan beşli hücum hattı rakibin dörtlü savunmasını tehdit eder hale geldi. Sol öndeki Werner’in içeride konumlanmasıyla onu hizalayan sağ bek Emil Krafth, Marcos Alonso’yla doğal olarak ilgilenemiyor ve İspanyol kenar Newcastle’ı farklı bir oyun kurulumunda tehdit etmeye devam ediyor.
Üç saniye sonra sağ içten topla hareketlenen Mason Mount, Alonso’nun önündeki alanı görüyor ve onun koşusuyla birlikte topu ceza sahasına doğru yolluyor.
Sağ bek Krafth artık Alonso’yla ilgilenmek durumunda. Bu da Werner’in önünü açıyor. Ceza sahası koşusunu bomboş durumda yapan Werner, Mount’un uzun topunu kafayla indiren Alonso’nun pasıyla net bir pozisyona giriyor.
Fakat topa dengeli bir şekilde yetişemiyor ve önemli bir pozisyon Chelsea tarafından sonuçlandırılamıyor. Ama Alonso üretimleri maç boyu devam ediyor. Maçta yine sol kenarda Alonso ve Werner’in bulduğu ikiye bir üzerinden ilk golü üreten Chelsea, maçı 40 dakikada 2–0'a götürerek Tuchel dönemindeki en rahat galibiyetlerinden birine imza attı.
Çaresi ne?
Peki onları savunmak için ne yapmak gerekiyor? Dar ön bölge işleri Chelsea adına zaman zaman zorlaştıran bir yapı ve bunu Mourinho, Solskjaer, Ancelotti gibi teknik adamlar gösterdiler. Ön taraftaki darlığın aksine arka alanın da olabildiğince geniş olması Chelsea’nin kısıtlı üretkenliğini iyice dibe çekmek için bir çare olabilir.
Chelsea, Atletico Madrid’i iki maçta da mağlup ederek Şampiyonlar Ligi’nden eledi ama ilk maçın onlar adına çok kolay geçtiğini söylemek kolay değil. Bu sezon takımını ağırlıkla üçlü savunmayla sahaya dizen Diego Simeone’nin beşli savunması aslında Chelsea’nin beşli hücum hattını bire bir eşleşmeyle durdurmak için gayet idealdi. Ama beş oyuncu barındıran genişliğin yeterli olmadığını düşünmüş olacak ki Simeone, takımını sahaya kağıt üzerinde eski klasik 4–4–2'siyle dizdi ve öndeki kenar oyuncularını da arka hatta çekerek 6–3–1 ortaya çıkardı.
Sol bek Hermoso ve sağ bek Llorente’yi içeride üçüncü ve dördüncü stoperler olarak konumlandıran Arjantinli hoca, öndeki Lemar ve Correa’yı da savunma hattına çekerek bek yaptı. Altılı savunmasının önündeki iki merkez orta sahayı da Luis Suarez’in yanındaki Joao Felix’i geriye çekerek üçlediler. Bu da kenardan delinmesi çok zor, merkezde de çok kompakt olabilen bir yapı ortaya çıkardı.
Felix’i derine çekmek ve önde Suarez’i bırakmak, rakip kaleden 60 metre uzakta savunma yaparken kontra tehditlerinden de neredeyse tamamen feragat etmek anlamına geliyordu. Bu da maçın son 25 dakikasını geride oynamasına rağmen pozisyon üretemeyen ve Chelsea kalesine isabetli şut çekemeden 90 dakikayı bitiren bir Atletico Madrid’i ortaya çıkardı. Fakat özellikle golü yiyene kadar Chelsea’yi savunmada çok zorladılar.
Özellikle kenarları çok iyi kapattıkları bu altılı savunma sayısal üstünlüğü çizgide savunma takımının ortaya çıkarmasını sağladı. En soldaki iki oyuncunun çizgiye açılıp o bölgeyi kapadığı noktada dahi ceza sahasında dört savunmacı bulundurma şansını veren 6–3–1, merkezden alınan katkı ve ön tarafla birlikte Chelsea’nin oyunu genişletmesini ve çizgileri delmesini tamamen engelledi. Soldan genişlik vermeye çalışan Marcos Alonso’nun faktör olması da uzun ters toplarda kaymaları çok daha rahat ve hızlı yapan altılı savunmayla pek mümkün değildi.
17. dakikada yine kenarı sol iki savunmacı, iki orta saha ve Felix’ten oluşan bir beşgenle kapatan Atletico, çizgideki iki Chelsea hücumcusunu tamamen pasifize ediyor. Kadrajda olmayan Marcos Alonso’yla Correa’yı eşleştirmelerine rağmen ceza sahası yayındaki iki Chelsealiyi üç stoperle kontrol eden Diego Simeone’nin bu yapısını delmek gerçekten pek mümkün değil.
Kaleci oyun kurmanın neresinde?
Geldiği günden beri Edouard Mendy’yi birinci kaleci olarak öne çıkaran ve ona güvendiğini belli eden Tuchel, Kepa’yı da ligde iki maçta ve FA Cup’ta düzenli bir şekilde kullandı. Mendy’nin ellerinin kalitesi kaleye gelen tehlikelerde Tuchel’in işine yaradı fakat ayaklarının kalitesizliği de şu ana kadar oyun kurma noktasında kalecinin bir referans noktası olmasını engelledi.
11 Şubat’ta FA Cup 5. tur maçında Championship ekibi Barnsley’yle karşılaşan Chelsea’nin rakibinin ortaya koyduğu beklenmedik pres oyununda yaşadığı sıkıntılar tura mal olabilecek pozisyonları rakiplerine götürdü. Üçlü savunma öyle sert bir pres altında kaldı ki ilk hattını biraz daha geriye çekip kaleciyle oynamak zorunda kalan Tuchel, kalede Kepa’nın olması yönünden şanslıydı. Sadece kurtardığı pozisyonlar değil, aynı zamanda onun ayaklarına başvurmak durumunda kalması nedeniyle rahat nefes alan Tuchel, ilk yarıda 3+2'yi sık sık 4+2'ye çevirmek durumunda kaldı ve ikinci yarıda da nihai bir şekilde dörtlü savunmaya dönerek maçı bitirdi.
Bunu Mendy’yle takım klasiği haline getirmeyi şu an için düşünmeyen Alman hoca belli ki risk almak istemiyor. Ama Barnsley’nin zorladığı, WBA’in anlık preslerle etkili olduğu ortamda Chelsea’nin orta vadede farklı denemeler yapması gerekebilir. Şu ana kadar çok az pres takımıyla mücadele eden, City’nin de büyük rotasyon nedeniyle en büyük kadrosuyla karşısına çıkamadığı Chelsea, 20 maçın büyük bölümünü derinde savunma yapan ve pres kullanmayan ekiplere karşı oynadı. Önde baskı uzmanları Chelsea’nin şu ana kadar kırılmaz gibi görünen 3+2'deki oyun kurucularına ciddi problemler çıkarabilir ve Tuchel’in de kalecisinin ayağına ihtiyacı olabilir.
Sonuç
Sadece üç aydır takımın başında olan bir teknik adam nasıl başarılı olarak değerlendirilebilir? Mükemmel bir başlangıç büyük başarı için yeterli midir mesela? Öyle olsaydı Chelsea’de Thomas Tuchel için şu anda harika cümleler kuruyor olabilirdik. Ama bunlar anlamsız olabilir. Zira günün futbolunda üst üste alınacak 3–4 mağlubiyet en iyi teknik adamın mirasına bile büyük zararlar verebiliyor. Bunun garantisini hiçbir takım için veremediğiniz bir ortamda Tuchel için de şu andan büyük cümleler kurmaya gerek yok gibi. Fakat tüm bunların dışında bir teknik adam sezon ortasında aldığı bir takımda transfer penceresi görmeden ne kadar olabilecekse o kadar başarılı bir üç ay geçiren Thomas Tuchel, sancılı aldığı bir yapıda şu ana kadar bazı müthiş işlere imza attı.
Guardiola, Klopp, Ancelotti, Simeone (iki defa) ve Mourinho’ya karşı oynadığı altı maçta altı galibiyet elde eden ve kalesinde gol görmeyen Tuchel, ortaya çok iyi bir topa sahip olma oyunu oynayan savunma takımı çıkarmış durumda. Rakiplerine az pozisyon veriyorlar, gol yemiyorlar, topa sahip oluyorlar ve harika oyun kuruyorlar. Ama daha önemlisi rakiplerini farklı şeyler denemek zorunda bırakıyorlar. Dar savunma bunlardan biri oldu ama sonuçlar yönünden rakipler şu ana kadar istediklerini alamadı. Bir sonraki aşama daha kuvvetli pres takımları olacak ve Chelsea’nin oralarda nasıl reaksiyon vereceğini görmek Premier League’in kısa vadeli en heyecan verici konularından biri olacak gibi görünüyor.''
Emre Özcan'ın 'Chelsea’ye yeni bir kıyafet dikmeye çalışan adam: Thomas Tuchel' başlıklı yazısına buraya tıklayarak ya da tardini.co üzerinden ulaşabilirsiniz.
YORUMLAR