Yarı finale çıkan RB Leipzig nasıl başarıya ulaştı?

Manchester City, Paris Saint Germain, Chelsea gibi takımlar zengin iş adamları tarafından satın alınarak, büyük başarılar peşinde koşarken, Red Bull şirketi son yıllarda satın aldığı kulüpleri getirdiği noktayla, bize iyi planlama ile birlikte başarıya giden yolun nasıl açılacağını gösteriyor.

Yarı finale çıkan RB Leipzig nasıl başarıya ulaştı?
14 Ağustos 2020 - 02:16

FUTBOO | Daha önce Formula 1’deki, Nascar’daki, dünyanın önemli rallilerindeki, hokey salonlarındaki takımlarıyla daha çok adını bildiğimiz Red Bull şirketi, 2005 yılından bu yana da futbola ağırlık vermeye başladı. Bu tarihten itibaren kulüp satın almaya, hatta kulüp kurmaya başladılar. 2005 yılında biraz da kökenleri gereği Avusturya’da atıldıkları futbol macerası Afrika’da, Kuzey ve Güney Amerika’da devam etti. Red Bull’u öne çıkaran ya da ilgimizi çekmesini sağlayan nokta ise, gerçekten yaptıkları yatırımın karşılığını almaları oldu. Arap, Rus, Amerikalı zengin iş adamları milyar dolarlar harcayıp bir türlü istediklerini yapamazken, Red Bull belki de spora olan yatkınlığının da katkısıyla adım adım, çok da başarılı bir şekilde satın aldığı ve kurduğu kulüpleri başarıya, zaferlere ulaştırdı, ulaştırmaya da devam ediyor.

Aslında endüstriyel futbolu zaman zaman eleştirsek de Red Bull gibi şirketler vasıtasıyla güzel şeylerin yapıldığını, yapılabileceğini bilmek ve görmek de insanı biraz olsun rahatlatıyor. Gerçi bunu da hoş görmeyen taraftarlar yok değil… Yazının ilerleyen kısımlarında onlara değineceğiz ancak gelişen dünyada futbolun hiç değişmemesini de beklemenin çok doğru olmadığı gerçeğini de kabul etmemiz gerekiyor. İstemesek de maalesef bazı değişimlere ayak uydurmaktan başka şansımız yok…

RB Salzburg

Hikayenin baş kahramanı Red Bull şirketi kurulduğu Avusturya kenti Salzburg’un ev sahipliği yaptığı SV Austria Salzburg kulübünü satın alma girişimlerine başlar. 1933’te kurulan kulüp 2005’te şirketin satın almasıyla FC Red Bull Salzburg ismini alır ve şirketin futboldaki ilk büyük hikayesi başlamış olur. İlk başlarda şirketin kulübü satın alması, bir gurup taraftar tarafından büyük protestolara da neden olur ancak karar verilmiştir bir kere. Büyük tepkileri önlemek için başarı en büyük şarttır, kulüp de bu başarıyı kısa sürede yaşamaya başladı ki bu da tepkilerin sonu olurken, desteğin ve ilginin artmasına neden oldu. Eski adıyla SV Austria Salzburg 1933’te kurulmasına rağmen sadece 3 şampiyonluk yaşayabilmiş, Avusturya Kupası’nı müzesine hiç götürememiş bir kulüptü. 

 

 

Red Bull ile gelen 11 şampiyonluk

Yapılan transferler ve tecrübeli teknik adamların kadroya katılmasıyla Avusturya Bundesliga’da fark yaratmayı kısa sürede başaran RB Salzburg tarihinin en önemli başarılarını da bir bir elde etmeye başladı. Daha önce eski adıyla Avusturya’da 3 şampiyonluk yaşayan kulüp, 2006/2007 sezonundan bu yana toplam 11 şampiyonluk yaşamayı başardı.

Red Bull, geçen yıllarda Avusturya’da yaptığı yatırımın karşılığını kesinlikle aldı diyebiliriz. Red Bull’un yatırımları hem şirkete hem de kupalarla, gelen zaferlerle kulübe büyük katkı sağlarken, bu katkı her iki taraf için sadece saha içerisinde oynanan futbol olarak da kalmadı. Şirket, diğer takımlarına yaptığı gibi kulübü sadece parasal kaynak yaratmıyor, önemli isimlerin gelmesini sağlamıyordu. RB Salzburg, eski adıyla maçlarını Lehen Stadı’nda oynuyordu. Ancak kulübün Red Bull’a satılmasının ardından, önemli paralar harcanarak son teknoloji Red Bull Arena inşa edildi. Şuanda kapasitesi yaklaşık 32 bin kişi olan stat için şirket ortalama 70 milyon euroluk bir harcama yaptı. Stat Avusturya Bundesliga ekipleri içerisinde en fazla kapasiteye sahip olan stat olmayı da sürdürüyor.

Potansiyel oyuncular alındı, Avrupa devlerine satıldı

Red Bull kulübün transferdeki hamlelerini de olumlu anlamda etkiliyordu. RB Salzburg, Red Bull'dan sonra birçok önemli oyuncuyu kadrosuna katarken, gelecek vadeden gençlere de ciddi yatırımlar yaptı. Bu örnekler içinde en yakın örnek elbette Erling Haaland... RB Salzburg, Haaland'ı Molde'den transfer etmiş, Norveçli oyuncu kısa sürede büyük gelişim göstermeyi başarmıştı. Borussia Dortmund, bu Norveçli gence güvendi ve 20 milyon euro bonservis bedeline kadrosuna kattı.

Red Bull, Avusturya'daki son yatırımını da bir alt lige yaptı. FC Liefering'i satın alan şirket, bu takımı RB Salzburg'un pilot takımı gibi kullanmaya başlarken, potansiyeli olan gençlerin bu takımda kendilerini hazırlamaları planlandı.

New York Red Bulls

Avrupa’daki yatırımın ardından Red Bull şirketi gözünü bu sefer de, son dönemlerin popülerleşen, ileriki yıllarda ise popülaritesi çok daha artacak olan Amerika Ulusal Futbol Ligi olan MLS’e çevirdi. O dönemki ismi Metro Stars olan New Jersey kökenli kulübü satın aldılar ve 2006 yılından itibaren MLS’de New York Red Bulls adıyla mücadelelerini sürdürmeye başladılar. MLS, şirket için çok daha önemli bir alandı. Çünkü Amerika’da futbola olan ilgiyi arttırmak için, pazarlama-satış kriterleri en az oynanan futbol kadar önemliydi. Taraftarlar göze hoş gelen futbolun yanı sıra dünyanın önemli yıldızlarını da görmek istiyorlardı. Şirket, daha önce de belirttiğim gibi spordan gelmiş olmasının da tecrübesiyle hangi hamleleri yapacağını artık çok iyi biliyordu. Hedef yeni başarılar, bu başarıları gerçekleştirecek ve ilgiyi arttıracak dünyaca yıldız isimlerdi…

Şirketin ismi ve oyuncuya ödeyebilecekleri maaşlar, futbolcu için lig ne kadar ilgi çekici olmasa da burayı bir cazibe merkezi haline getiriyordu. Premier League’de yıllarca forma giymiş Juan Pablo Angel ve Claudio Reyna, New York RB’nin ilk pazarlama – transfer hamleleriydi. 2010-2011 sezonu öncesi ise en büyük bombalar patladı ve Barcelona’dan ayrılan Thierry Henry ve Rafael Marquez kulübe katıldı. Daha sonra yaşları ilerlemiş olmasına rağmen MLS için çok yeterli kapasiteye sahip ve pazarlama açısından da büyük önem taşıyan Juninho Pernambucano ve Tim Cahill de transfer edildi. Özellikle Thierry Henry ve Tim Cahill’in pazarlama tekniği olarak çok yerinde bir hamle olmasını, sezon sonunda açıklanan veriler de doğruluyordu. MLS’de 2012, 2013 ve 2014 yıllarında en fazla forması satılan 10 oyuncu listesinde Thierry Henry ve Tim Cahill hep yer bulmayı başardı.

Tabi sadece oyuncu transferleriyle de kalmadı New York RB’nin başarısı… Tıpkı RB Salzburg’ta olduğu gibi, ligde de başarılar gelmeye başladı. Kulüp 2010 ve 2013 sezonlarında MLS Doğu Konferansı şampiyonluğu yaşamayı başardı. 2008 yılında ise konferans şampiyonluğu yaşayamadan çıktığı MLS Cup finallerinde son maça kadar gelmeyi başardı ancak Columbus Crew’e kaybedince MLS şampiyonluğu yerine ikincilikle yetinmek zorunda kaldılar. Şirket ortaya sadece para koyup gitmediğini RB Salzburg’ta olduğu gibi burada da gösteriyordu. Kulüp için yaklaşık 200 milyon dolar harcanarak yeni bir stat inşa edildi. New York RB, 2010 yılından bu yana maçlarını bu 25 bin kişi kapasiteli Red Bull Arena’da oynuyor. Stadın yapılması, yatırımlar, yeni isimler şirketin planladığı gibi ilgiyi de arttırdı. Amerika’da daha çok basketbolda gördüğümüz yavaş yavaş MLS’de de görmeye başladığımız, kulüp satın alma adetinin öncülerinden olan Red Bull, başarıyla birlikte pazarlamayı çok iyi birleştirerek, belki de son yıllarda MLS’nin en dikkat çeken ekiplerinden birini oluşturmuş oldu.

RB Brasil ve RB Bragantino

Red Bull, yatırımlarını sadece Avrupa ve Amerika ile sınırlandırmadı. Şirket 2007 yılında Red Bull Brasil'i kurarak, Samba diyarındaki ilk hamlesini yapmış oldu. Aslında RB Brasil kısa sürede iyi bir gelişim gösterdi ancak şirket daha sonra Brezilya'da yeni bir yatırım yapma kararı daha aldı. Şirket bu kez Bragantino kulübünü satın aldı ve kulübün adı Red Bull Bragantino olarak değiştirildi. Red Bull, yeni plan olarak RB Bragantino'yu ana kulüp olarak belirlerken, RB Brasil'in geleceği belirsizliğini koruyor.

Bir Alman mucizesi; RB Leipzig

Ve işte Red Bull’un son mucizesi; RB Leipzig… Gerçek anlamda bir tez konusu olacak kadar başarılı bir kulüp, başarılı bir yatırım ve başarılı bir ortaklık. Almanya Futbol Federasyonu’nun kuralları gereği oldukça karışık ve detaylı bir dönemin ardından kurulan ve 2009-2010 sezonu itibariyle Oberliga Kuzey Doğu'nun Güney Grubu’nda mücadele etmeye başlayan RB Leipzig, kısa sürede herkesin dikkatini çekmeyi başardı. Öncelkle şunu belirtmek gerekiyor, kulübün sahibi Red Bull şirketi ancak Almanya’daki kurallar gereği firma ismi kulüp ismi olarak kullanılmadığı için RB Leipzig’in orijinal ismi Rasen Ballsport Leipzig, tabi biz onları Red Bull Leipzig ya da RB Leipzig olarak biliyoruz… Kurallar sadece ismin nasıl olacağına karar verebiliyor, nasıl anılacağına karışamıyorlar…

Nam-ı diğer RB Leipzig şirketin de yaptığı profesyonel yatırım ve hamlelerle Oberliga Kuzey Doğu'nun Güney Grubu’ndan, Bundesliga'ya hatta Şampiyonlar Ligi'ne kadar ilerlemeyi başardı. Bugün sportif direktörlüğünü Ralf Rangnick'in teknik direktörlüğünü Julian Nagelsmann'ın yaptığı RB Leipzig, gerçekten örnek alınması gereken bir proje...

Ders konusu olacak planlama

Günümüzde endüstriyelleşen futbolun, futbolun özünü öldürdüğünü gördüğümüz birçok örnek varken, Red Bull’un takımlarının elde ettiği başarılar, şirketin kulüpleri sadece kazanç yuvası gibi görmediği gerçeği, en azından doğru planlama ile iyi sonuçların da çıkabileceğini bizlere gösteriyor. ‘Şirket de kazanıyor, kazanmasa bu işlere girer mi’ diyebilirsiniz, ancak ben buradaki dört örneğin biraz daha farklı olduğuna inanıyorum. Yazının başında da belirttiğim gibi sadece para koyarak bir şeyler olmasını bekleyen milyarder iş adamlarının, futbolu belki de geriye götürdüğü bugünlerde Red Bull’un başarılı yatırımlarını takdir etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Red Bull, sadece kendi kazanmıyor, ya da sadece kendi reklamını yapmıyor; gerçekten planlı bir stratejiyle hem satın aldığı kulübü ve dolayısıyla taraftarlarını mutlu ediyor hem de kendi kazanıyor.

Şirketlerin, zengin iş adamlarının futboldan uzak olması modern dünyada biraz ütopya gibi kalıyor. Bu nedenle en azından doğru örnekleri göz ardı etmeyelim. Manchester City’i, Paris Saint Germain’i ya da Chelsea’yi ne kadar alkışlıyorsak, ne kadar takdir ediyorsak bence RB Salzburg, New York RB, RB Brasil, RB Bragantino ve en önemlisi RB Leipzig’i de en az onlar kadar alkışlamalı ve takdir etmeliyiz.

YORUMLAR

  • 0 Yorum