E.MURAT YIĞCI

E.MURAT YIĞCI


Bu sonuç sizi yanıltmasın

22 Ekim 2016 - 20:52

Ama bu sonuç sizi şaşırtmasın. Trabzonspor’un maç kazanması çok zor.

Ne yapalım, yazıyı sonuna kadar okumazsınız diye son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim istedik.

XXX

Trabzonspor’un maç kazanması çok zor, çünkü bu defans kurgusuyla, defansın bu performansıyla herhangi bir maçı gol yemeden bitirmesi çok zor.

Üzerine bir de gol yollarındaki etkisizliği ekleyin. Bordo mavililer istekli ve baskılı oyunu tercih ediyor, tamam; ama kazandığı topu ne yapacağını bilemediğinden, bu taktik, rakibi durdurmak, topu rakipten almak ve kısa sürede rakibe geri vermek olarak hayat buluyor.

XXX

İyi de o halde ligin yenilgisiz takımı Galatasaray’ı, hem de kendi sahasında nasıl yenerek ‘tarih yazdı’.

İsterseniz maçın önemli dakikalarından bir kaç seçkiyle 1-0’lık maçın özetini ve yorumunu yapalım.

XXX

Önce maçın 15. saniyesine gidiyoruz.

Santra ile oyuna başlayan bordo mavililer, iki geri pas sonrasında topu orta sahaya şişirerek ilk top kaybını yaptı. Çünkü Trabzonspor’da oyun kuran, oyunu yönlendiren bir oyuncu yok.

Defans en ufak baskıda paniklediği için, güvenli olduğunu düşündüğü yolu, yani topu sahanın herhangi bir yerine atmayı düşünüyor.

Bunun sonucunda rakip bir kez daha atak yapıyor. 90 dakika sonrasında ortaya çıkan yüzde 28-72’lik topa sahip olma oranı da bunun bir kanıtı. (İlk yarı sonunda 31-69 GS lehineydi.)

XXX

9. dakikadayız... Galatasaray’ın ilk önemli pozisyonu. Organize olmayan, kişisel beceriler -ve beceriksizlikler- sonucu oluşan pozisyon heyecan yaratıyor.

Gol olmuyor çünkü Trabzonspor kaybetmemek zorunda olduğu maçlarda daha dar alanda daha çok kişiyle defans yapma şansına sahip.

Yani kazanmak için sahaya çıkmadığı maçlarda avantajlı konuma geçiyor.

XXX

Bu fikri şöyle açabiliriz. Trabzonspor için 3 büyüklerle oynadığı maçlarda kaybetmemek önemli bir başarı; ama bordo mavililer ligin isim olarak daha ‘küçük’ takımlarını yenmesi gerekiyor.

Yani küçüklerle oynarken oyunu çift taraflı düşünmek zorunda. Topu kazanacaksın, oyun kuracaksın, gol atacaksın; orta saha kestiği topu ileri taşıyacak, forvete yardım edecek, daha çok ve daha uzun alanda koşacak, defans zaman zaman hücuma çıkacak, gol arayacak, vs...

Ama büyüklerle oynarken dirençli bir orta saha kurmak, rakibin oyun düzenini bozmak, biraz geri çekilmek, orta sahanın defansına yardım etme fırsatı bulması yeterli oluyor. Biri hata yaparsa, bir diğeri onu kapatma fırsatı yakalıyor...

XXX

17. dakikaya gidiyoruz...

Trabzonspor, N’Doye’a’nin golüyle öne geçti. N’Doye’a sonrasında, “Ben görevimi yaptım, artık benim işim bitti” diye düşünmüş olacak ki, maç sonuna kadar sahanın çeşitli yerlerinde saklanmayı tercih etti.

Hele 70. dakikada ayağına gelen fırsatı tepmesi affedilmezdi bana göre. Onazi’nin mükemmel pasını iyi değerlendirse, takımını 2 farklı galibiyete taşıyabilir, çok uzun süre formayı sırtından çıkarmayabilirdi. Ama öylesine güçsüzdü ki; maçın bitmesine 20 dakika kala adeta ayakta duramıyordu.

XXX

Sevdiğim bir laf vardır: Gerçekçi ol, imkansızı iste...

Gerçekçi olmak gerekirse, Trabzonspor’da tek forvet oynayan isimden rakip defansa baskı yapmasını, top kapmasını, orta sahaya çekilip rakibi bozmasını ve diri kalarak eline / ayağına geçen fırsatı değerlendirmesini bekliyoruz.

Yani bir bakıma Süpermen olmasını istiyoruz. N’Doye’a, o aradığımız süpermen olmadığını gösterdi. (Tamam, 26. dakikada Castillo’nun, 59. dakikada Bero’nun sakatlanarak oyundan çıkmasının takımın oyun düzenini bozmuş ve N’Doye’a’ya daha fazla yük bindirmiş olacağını varsayabiliriz; ama yine de bu beklenmedik değişiklikler, Süper Lig’de top oynayan bir takımın bu kadar kondüsyonsuz olmasını açıklar mı?)

XXX

49. dakikaya gidiyoruz. Bruma bir kez daha Trabzonspor sol kanadını yerle bir etti, ceza sahasına girerken topu yerden içeri kesti. Onur, çok iyi bir zamanlamayla topu bloke ederek maçın adamı olacağını gösterdi.

Hakkını yemeşelim ilk yarıda da basit kurtarışları vardı. Ama asıl şovu ikinci yarıda yaptı. 49. dakikadaki başlangıçtı, maç sonuna kadar adeta kalesinde büyüdü. Gol yememe iddiasını maç sonuna kadar da sürdürdü.

XXX

Ama yine gerçekçi olmak gerekirse, defanstaki arkadaşlarıyla işi zor. Trabzon savunması çok hata yapan oyunculardan kurulu. Defans; çabuk, hareketli, güçlü forvetlere karşı çok zorlanıyor.

Bu nedenle ne kadar kalabalık olurlarsa (yani orta sahadan ne kadar destek alırlarsasa) o kadar iyi. Doğal olarak her maçta kalabalık defans yapamıyorlar. Her maçta GS maçındaki kadar geri çekilemediği için orta sahadan destek alamıyorlar. Galatasaray karşısında defans ağırlıklı bir oyun tercih etmek gibi bir şansları oldu. Ama her maçta böylesine ağır bir defans anlayışıyla oynama şansları olmayacaktır.

XXX

Maçın ilk 15 saniyesiyle başladık, son 15 saniyesiyle bitirelim.

95. dakikada yine organize olmayan, kişisel becerilerle –ve beceriksizliklerle- gelişen bir Galatasaray atağında kaleye sırtı dönük olarak topla buluşan Eren’in röveşatası yan direkte patladı.

Trabzonspor için, ama en çok da Ersun Yanal için şanslı bir andı. Direkte patlayan top, tecrübeli teknik adamın İstanbul deplasmanından 3 puanla dönmesini sağladı.

Maç 1-1 berabere sonuçlansa, bordo mavili taraftarlar “Bu oyun Trabzonspor’a yakışmadı” diye bas bas bağıracaktı; ama maç 1-0 bittiği için zafer sarhoşluğu nedeniyle tepkiler biraz daha insaflı olacaktır.

22 Ekim 2016 - futboo.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum