E.MURAT YIĞCI

E.MURAT YIĞCI


Kaybetmemeyi başaramamak

18 Eylül 2016 - 20:36

Arkadaşım, “Nasılsın?” sorusuna, “Nasıl olayım; evliyim, İstanbul’da yaşıyorum, bir de Fenerbahçeli’yim” demişti. Yıllarca hatırladık bu konuşmayı. Şimdi anlıyorum ki, bunun bir ileri versiyonu daha varmış. “Evliyim, İstanbul’da yaşıyorum ve Trabzonsporlu’yum.” Kolay değil tabii Trabzonspor taraftarı olmak. Yeni sezona -nedense- büyük umutlarla başla; ilk maçını da kazan; ama sonrasında yine kabuslar görmeye başla. Kazanamamaktan değil, kaybetmekten söz ediyoruz burada. Trabzonspor gol atamıyor ama gol yemeden de bitiremiyor çıktığı karşılaşmaları. Hem de burada “Adamlar bir kez geldi, o da gol oldu” durumundan söz etmiyoruz. Buradaki asıl sorun, “Adamlar birçok kez geldi, bunların sadece 2’sini 3’ünü gole çevirdi” durumu var. Kabul ediyorum, yeni bir takım Trabzonspor. Adeta Birleşmiş Milletler gibi ve belki de ortak bir dil bile konuşamıyor sahada. Belki de bu nedenle takıma adapte edilmeye çalışılan her yeni yabancı transfer (Matus Bero, Luis Ezequiel Ibanez, Hyun Jun Suk) daha farklı bir sorun getiriyor oyun düzenine. Ama bunu çözmek de bizim değil, teknik heyetin sorumluluğunda. Trabzonspor taraftarı futbolu bilen (futbolu bilen ve taraftar aynı cümlede, garip ama gerçek) ve tabii ki yeni hocasına zaman tanıyacak kadar takımını seven (en azından bu yıl, şimdilik kendi sahasında olay çıkarmadı) bir kitleden oluşuyor ama Ersun Yanal’ın da bu tanınan zamanı iyi şekilde değerlendirip, en azından kaybetmemeyi başaran bir takım ortaya koyması gerekir. Çünkü Trabzonspor; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi tek bir galibiyetle tüm geçmişe set çekebilen bir yapıya sahip değil. İstanbul takımları taraftarlarına, “Bize zaman tanıyın” dediklerinde, “Bir galibiyet alırız, yükselişe geçeriz” diye düşünüyorlar. Ama bu, ne yazık ki Trabzonspor için geçerli değil. Bu kadar çok mağlubiyet alan bir takımın taraftarı, futbolcusu, yöneticisi, ne yazık ki “Ya gelecek hafta yenilirsek” diye düşünüyor. Emin olun, bu düşünce hem kendi oyununa, hem de rakip takımın özgüvenine yansıyor. Futbolda istatistikler yanıltıcı olabilir, kabul ediyorum ama ortada deplasmanda oynanan son 19 maçın 14’ünde yenilme gibi bir istatistik varsa, teknik heyetin takımı deplasmanlara psikolojik olarak da daha iyi hazırlaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer karşınızda deplasmanlarda bu denli başarısız bir takım varsa, sahaya çıkarken daha rahat olursunuz. Ve Trabzonspor’un rakipleri de artık bu rahatlıkla çıkıyor sahaya. Çünkü Trabzonspor artık kaybetmemeyi başaramayan bir takım. Tabii ki Ersun Yanal’a zaman ve sabır verilmeli, ama Ersun Hoca’nın da bu krediyi iyi kullanmak ve en azından önce yenilmeyen bir takım oluşturmak için kolları sıvaması gerekiyor. Burada rakibe futbol oynatmamak için 11 kişi ile oyunu bozmaya çalışan bir takımdan söz etmiyorum; iyi defans yapmaya çalışan, top rakipteyken de güçlü bir oyun kurgusu olan bir takımdan söz ediyorum. Ersun Yanal’ın Trabzonspor’unun modern futbol oynama isteğini anlıyorum; adeta Barcelona gibi, olabildiğince fazla pas yaparak rakibi yormaya çalışmasını, topu ilerde tutmak için elinden geleni yapma isteğini, farklı gol pozisyonları üretmeye çalışmasını, hepsini destekliyorum, ama eğer bu çabaları gol yememe ve gol atma eylemleriyle destekleyemiyorsan, bu boşuna bir çaba anlamına geliyor. (Bir de tabii Messi, Suarez, Neymar üçlüsünün eksikliğini, İniesta’nın yokluğunu, vs, hissediyor olabilir!) Yani sözün özü, elinde elma yoksa, elmalı tart yapamazsın. Elindeki malzemeye göre hedef belirleyip, sahaya elindeki malzemeye göre hazırlanmış bir oyun planıyla çıkacaksın. Bu arada Trabzonspor taraftarı olmaktan daha zor bir durum da buldum galiba. Trabzonspor yöneticisi olmak.

YORUMLAR

  • 0 Yorum