Alexandre Pato'ya ne oldu?

Brezilyalı futbolcu Alexandre Pato, çok daha iyi bir kariyere sahip olabilirdi. Beklentiler bu yöndeydi. Peki Pato'ya gerçekten ne oldu? Kendisinden dinleyelim...

Alexandre Pato'ya ne oldu?
29 Mart 2024 - 00:00 - Güncelleme: 29 Mart 2024 - 00:14
Kariyerini MLS takımlarından Orlando City'de devam ettiren 32 yaşındaki Brezilyalı futbolcu Alexandre Pato, The Players Tribune için hayatını ele alan bir yazı yazdı. 

Alexandre Pato'nun yazdığı yazıyı sizler için çevirdik...

Ne düşündüğünüzü biliyorum. Bunu 10 yıldır duyuyorum: ''Pato'ya ne oldu?'', ''Pato neden Ballon d'Or kazanamadı?'', ''Pato neden sürekli sakatlanıyor?''

Bu soruları uzun zaman önce cevaplamalıydım. Özellikle Milan'da oynarken bir sürü söylenti vardı. Çok fazla parti yaptığım, hiç arzumun olmadığını söylüyorlardı. Bir hayal dünyasında yaşıyordum... Konuşmak istediğimde ise bana ''Futboluna odaklan'' diyorlardı. Çok gençtim... 

Artık 32 yaşındayım ve konuşabilirim. Mutluyum, fitim. Kimseye de kırgın değilim. Eğer dedikodulara inanmak istiyorsan fikrini değiştirmeye çalışmayacağım. Ama gerçekten neler olduğunu duymak istiyorsan o zaman beni dinleyebilirsin.

İlk anlaman gereken şey, evden çok erken ayrıldığım. Biraz fazla erkendi. 11 yaşındayken hayata karşı hazır olmuyorsun. Hayallerinin peşinden gidiyorsun ama yalnızsın ve yalnız olunca yolda kaybolman daha kolay oluyor. Tanrı bana bir yetenek armağan etmiş, bu doğru. 10 yaşına kadar normal sahada bile futbol oynamadım. Futsal daha keyifli geliyordu. Ardından özel bir okuldan burs kazandım. Okul turnuvasında oynarken bir gün Internacional gözlemcileri gelip babama 11'e 11 oynayıp oynayamayacağımı sormuşlar. Babam da 'Neden olmasın' demiş.

''Şimdi yapsak hapse girerdik!''

Babam'ın kaplumbağa Wolkswagen arabası vardı. Özel okulda kimse bu arabaları kullanmazdı tabii. Ben de babama okulun önünde değil de daha erken indirmesini isterdim. Babam 'Neden?' diye sorduğunda 'Arkadaşlarla buluşacağım' derdim. 

Varlıklı bir aile değildik yani. Internacional seçmeleri vardı ve bu hayatımın şansıydı. Porto Alegre'ye kadar 9 saat yolda gittik. Babam birden oteli karşılayacak paramız olmadığını fark etti. Biz ne yaptık? Seks otelinde kaldık. Babam, ''Üzgünüm oğlum, paramız ancak bu otele yetiyor'' dedi. Hahaha, bugün yapsak hapse girebilirdik. 

Çok şükür kabul edildim ama yemin ederim profesyonel olmayı düşünmüyordum. Aslında, oynadığım için kendimi kutsanmış hissediyordum. Bundan bir sene önce otoparkta bir zincire takılıp sol kolumun üzerine düştüm. Alçılı kolla bile maçlara çıkıyordum. Doktor, röntgen çekildikten sonra tümör olduğunu söyledi. Hemen ameliyat olmamı yoksa sakat kalabileceğimi dedi. Şok olmuştum ve ameliyat için de paramız yoktu. 

''Bu ismi unutmam, bana yeni bir hayat verdi''

Babamın yeniden yaratıcı olması gerekiyordu. Oynadığım maçları filme alırdı. Kasetleri hastaneye götürdü ve doktora futsal sahalarındaki görüntülerimi izletti. Babam, ''Doktor, bu benim oğlum. Bunun için nasıl ödeme yapacağımı bilmiyorum ama onun oynamayı bırakmasını istemiyorum.'' dedi. Sonra ne oldu bilmiyorum ama doktor, ameliyatı kendisinin yapacağını söyledi. Bu bir mucizeydi! Bu ismi asla unutmayacağım: Paulo Roberto Mussi... Bana yeni bir hayat verdi.

İyileşme dönemim çok acılı geçti ama ailemden ayrılmam daha çok acı verdi. Internacional'da ilk yıllarım çok zordu. Çok ağladım. Odamda saklandım. Futbol mu? Eğlencesine oynuyordum. 17 yaşımda Kulüpler Dünya Kupası'na çıktık. Yarı finalde gol attım ve finalde Barcelona ile karşılaştık. Ve orada Ronaldinho ile tanıştım. Bu adamı tarif etmek için yeni kelimeler bulmalıyız. Sihirli bir adam. Gerçek bir insan değil. Daha maça çıkmadan formasını istedim. Maç sonunda herkes formasını almak için yarışıyordu ama bana sözü vardı. 

''Neden Milan'a gittim?''

Barcelona, Ajax veya Real Madrid'e gidebilirdim. Neden Milan? Hemen karşı bir soru sorayım. PlayStation'da hiç o efsane Milan takımı ile oynadınız mı? Gerçek dışı bir kadroydu! Kaka, Seedorf, Maldini, Nesta, Gattuso, Shevchenko., Fenomeno, gerçek Ronaldo! Ne kadro ama! 

Sağlık kontrollerinden sonra Carlo Ancelotti beni alıp yemek odasına götürdü. ''Bu Pato, yeni forvetimiz'' dedi. Herkes elimi sıkıyordu. Ronaldo, Kaka, Seedorf... Vay be! Oyun, gerçeğe dönmüştü...

Brezilyalı grup beni çok iyi karşılamıştı. Ronaldo, Cafu, Emerson, Dida, Kaka... Bir gün antrenmanda Kakha Kaladze bana çok sert bir darbe yaptı. Brezilyalılar, 'Güçlü ol! Eğer o sana vurursa sen de ona geri vur. Eğer bir şey olursa biz buradayız' dediler. Ardından Kaladze'ye yaptığım faulle yere düşürdüm. İçimden 'eyvah' diyordum. Kalkıp üzerime yürüyeceğini düşündüm. Kalktı ve 'İyi iş' dedi. 

Ancelotti benim için bir baba gibiydi. Köpeğinin ismi de Pato'ydu. Real Madrid'de şampiyonluk kutlamalarında gözlük ve purolu fotoğrafını gördünüz değil mi? Milan'da antrenmana helikopterle gelirdi. James Bond gibi bir adam. 

''Milan'daki efsaneler...''

Efsanelerden çok şey öğrendim. Soyunma odasında Ronaldinho'nun yanına oturdum. Antrenmandan sonra Carlo, nereye koşacağımı bilmem için Seedorf ve Pirlo'ya bana uzun paslar vermelerini söylerdi. Frikik antrenmanındaydım. Pirlo, Seedorf, Ronaldinho, Beckham var... Kendi kendime 'Bugün sadece izleyeyim' dedim.

Tabii ki, hepimiz şovu kimin yönettiğini biliyorduk. Bir gün Silvio Berlusconi beni aradı. Harika bir patrondu, her zaman şakalar yapardı. Aslında kızı Barbara ile çıkıyordum. Her neyse... Bir gün bana çok fazla kanatta olduğumu, biraz daha merkeze gelmemi söyledi. Çok geçmeden Ancelotti de aynısını söyledi. Barcelona'ya da bu şekilde gol atmıştım! Pep Guardiola, o pozisyonda beni sadece Usain Bolt'un yakalayabileceğini söylemişti. Ne güzel söz ama! Attığım en güzel goldü. 

Beklenti çok fazlaydı. Ben bir süper yetenektim ve Brezilya için oynamaya hazırdım. Pato dünyanın en iyisi olacak, Pato Ballon d'Or kazanacak diye yazılıyordu. İlginin benim üzerimde olmasını seviyordum. Ama sonra ne oldu? 

''Çok fazla hayal gücü...''

Çok fazla hayal kurmaya başladım. Hayal gücüm beni türlü türlü yerlere götürüyordu. Kafamda Ballon d'Or'u tutuyordum. 2009'da Avrupa'nın en iyi genç oyuncusu olarak Altın Çocuk olduğumda, Ballon d'Or'u düşünmedim. Sadece eğleniyordum. Kafam çok fazla ileriye takılmıştı. Sonra 2010'da sürekli sakatlanmaya başladım. Kendi bedenime olan güvenimi kaybettim. İnsanların benim hakkımda söyleyeceklerinden korktum.

İnsanlar bir sezonda 30 gol atmamı bekliyordu ama sahaya bile çıkamadım. Başkalarının benden şüphe etmesini kaldırabilirdim. Şüphe içeriden geldiğinde? İşte bu farklı. Başarısız olunca çevremdeki birçok insan gitti. Yalnız hissettim. Ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. 

Bazı şeyleri netleştirmeliydim ama iyi iletişim kurmanın ve ilişkiler kurmanın önemini hiçbir zaman anlamadım. Bana sadece sahadaki sonuçların önemli olduğu söylendi. Bu kesinlikle doğru değil. 

''Gözyaşlarını iyi aldılar''

Çok mu parti yaptım? Söyledikleri kadar değil. Yeterince arzum yok muydu? Hadi ama, bunu gerçekten kim bilebilir? Tanrı beni olduğum gibi yarattı. Bunu değiştiremem. Benden kan, ter ve gözyaşı istiyorlardı. Gözyaşlarını iyi aldılar. Ağır bir bedel ödedim.

Sakatlık sonrası neredeyse tüm dünyayı dolaştım. Farklı farklı doktorlara gittim. Çok ağladım. Bir daha asla futbol oynayamamaktan korktum. Bu yüzden Ocak 2013'te Corinthians'a gittim. 20 gün sonra bazı kaslarımın yaralanmalardan dolayı kısaldığını öğrendiler. Bacaklarımın önünde arkadan daha fazla kas vardı. Bütün vücudum dengesizdi yani...

Brezilya'ya bir ünlü olarak dönmüştüm. Eşitsizliğin kötü olduğu Brezilya'da çok para kazandığınızda taraftarlar çok şey talep ediyor. Hatta bazı taraftarlar beni öldürmek istedi. Antrenman sahamıza giren taraftarların elinde sopalar ve bıçaklar vardı. Korkunçtu. Futbolda yeri olmayan olaylar yaşandı.

Chelsea yılları

Sao Paulo'da neden daha iyi oynadığımı biliyor musun? Bana düzgün baktılar. Ama Chelsea beni aradığında hala Avrupa'yı hayal ediyordum. Chelsea'de 6 ay kiralık olarak oynayıp sonra benimle 3 yıllık sözleşme imzalayacaklarını düşünüyordum. Öyle olmadı. Bunu bilseydim belki başka bir yere giderdim. Avrupa'da kalmak istiyordum. Milan'dan takım arkadaşım olan ve Villarreal'de oynayan Daniele Bonera'yı aradım. Benimle ilgilenirler mi diye sordum. Kendi transferimi kendim yaptım! 

Bu benim için bir dönüm noktasıydı. 27 yaşında değişmem gerektiğini anladım. Kendi kaderimin sorumluluğunu üstlenmem gerekiyordu. Çin'e gittiğimde ise kız arkadaşımdan ayrıldım ve bir arkadaşımla oraya taşındım. Neden? Niye? İç benliğimle bağlantı kurmak için.

Çin'den sonra hala bekardım, bu yüzden özgürlüğümün tadını çıkarmaya karar verdim. Los Angeles'a gittim. En iyi oteli, en iyi arabayı, en iyi partileri istedim. Bir kızın hemen yanımda kokain çektiği yere geldim. Aniden ben burada ne yapıyorum dedim. İstediğim bu değildi. Boş bir dünyaydı. Bir arkadaşıma, "Hayatımın geri kalanını gerçekten yalnız mı geçireceğim?" diye sordum.

Kariyerim farklı gidebilir miydi? Kesinlikle. Ama geriye bakıp ne yapmam gerektiğini söylemek kolay. Oradayken, büyük resmi görmüyorsun. Yani pişmanlığım yok. Şu an hem akıl hem fizik olarak sağlıklıyım. Neden acı çekeyim? Bu dünyada yaşamak için sadece bir şansımız var.

''Hayat bir oyunsa ben kazandım''

Yaşlandıkça, seni neyin mutlu ettiğini anlıyorsun. Evden ayrıldığımda, futbolda istediğim her şeye sahip olduğunu düşündüm. İtalya, İngiltere, İspanya, Çin'e gittim. Acı çektim, ağladım, acıyla çığlık attım. Hep yalnızdım. Belki de dünyanın en iyi oyuncusu olamadım ama size bir şey diyeyim...

Ailemle harika bir ilişkim var. Kendimle barışığım. Sevdiğim bir karım var. Bunları görünce ne çok Ballon d'Or'um varmış diyorum! Eğer hayat bir oyunsa ben kazandım.

YORUMLAR

  • 0 Yorum