'Seyirciden büyük olamazsınız'

Fenerbahçe Ülker koçu Zeljko Obradovic ile güzel bir söyleşi gerçekleştirdim

'Seyirciden büyük olamazsınız'
05 Ekim 2016 - 09:00

Fenerbahçe Ülker koçu Zeljko Obradovic ile güzel bir söyleşi gerçekleştirdim. 

Yoğun hazırlık temposu ve maç trafiği arasında hem bana ayırdığı bu verimli ve değerli zaman için, hem de sorularıma samimiyetle cevap verdiği için kendisine tekrar teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum. 

Keyifle okumanızı dilerim.

Fersu Yahyabeyoğlu

Öncelikle biraz basketbol dışındaki Obradovic’ten, özel hayatınızdan bir kaç soru sormak istiyorum. Hobileriniz nelerdir, sevdiğiniz müzik tarzı nedir mesela?

Aslında basketbol vaktimin tamamını alıyor, bu nedenle hobi olarak söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Normal bir günde sabah 9 gibi salona geliyorum. Antrenman saat 11’de başlıyor bittikten, sonra asistanlarımla beraber toplantılar yapıyoruz ve öğle yemeği yiyoruz yine burada. 

Sonrasında maç videolarını izleyerek bir sonraki maçımıza hazırlıklara başlıyoruz akşam antrenmanından önce. Antrenman sonrası eve gidip uyuyorum. 

Standart bir günümde belirttiğim gibi basketbol dışında fazla bir zamanım kalmıyor. Bazen sabahları verdiğimiz izinler oluyor ki bu anlarda ailemle vakit geçirmeye çalışıyorum ama kızım ve eşim Avrupa’da yaşıyor, oğlum da sabah okula gittiği için oldukça zor oluyor. Yine de her müsait zamanda birlikte olmaya çalışıyoruz tabii ki.

Bunun haricinde ülkemden ve Yunanistan’dan gelen arkadaşlarım oluyor, onlarla beraber olmak beni mutlu ediyor. Artık İstanbul’u daha biliyorum ve tanıyorum, çünkü bir şehirde yaşadığınız zaman o şehri daha iyi anlayabiliyorsunuz. 

Yunanistan’da 13 yıl yaşadım ve Yunan müziğini seviyorum tabii ki ülkemin müzikleriyle beraber. 80’li yıllarda büyümüş bir genç olarak  favorim tarzım Rock müzik.

80’li yıllarda oynayan en iyi oyun kuruculardan birisiniz ve kariyerinizin son yıllarında aynı zamanda Partizan genç takımına da koçluk yaptığınız biliniyor. Sizi koçluğa yönlendiren en önemli etkenler nelerdi, örneğin neden menajer ya da TV yorumcusu olmayı tercih etmediniz?

Tam olarak böyle değildi aslında. Ben Borac Cacak takımında forma giyerken aynı zamanda oturduğum yere yakın bir okulun gençlerine yaptığım ufak bir basketbol eğitim programı vardı. Bu fırsat bana koçluk için düşünme fırsatı verdi ilk kez. 

Bir çok seminere ve eğitime gittim, bir çok koçtan beni şaşırtacak bilgiler öğrendim ve nasıl daha iyi bir oyuncu olabileceğime de ışık tuttu bu bilgiler. İlk günden beri koçluk yapmayı istiyordum. 

Koçlarım da bana her zaman güvenmişti ve benle taktik-teknik anlamda hep fikir alış-verişlerinde bulunmuşlardı. 1988 ve 1990 yıllarında Seul Olimpiyatlarında ve Arjantin’deki Dünya Şampiyonasında milli takım forması giydim ve koçumuz Ivkovic’ti. O da benle diğer koçlarım gibi bu şekilde konuştu benimle, oyun kurucu olmamın da etkisiyle sahada kendisinin yardımcısıymışım gibi davrandı hep. Oyun kurucu olarak takımı yönetmek benim işimdi ve bana bu sorumluluğu verdi hep. 

Benim için önemli bir tecrübeydi ki ben kendimi takım arkadaşlarım kadar yüksek bir düzeyde görmüyordum çünkü çok önemli üst düzey oyuncularla beraber oynama fırsatı buldum; Divac, Paspalj, Kukoc, Radja, Vrankovic, Perasovic, Zdovc. Koç Ivkovic bana hep güvendi liderlik konusunda ve benle taktiksel konuları da konuşup fikirlerimi almaya başladı. Çünkü benim bu konuları diğer oyunculardan daha iyi anladığımı farketmişti.

Artık bir gün bir koç olacağımı net olarak biliyordum. Bunlara ek olarak kariyerime başladığım ilk yıllardan itibaren 19 yaşımdan beri antrenmanlarda yaptığımız şeyleri sonrasında yazarak kaydediyordum ve bu benim için çok önemliydi.

Ivkovic ile hem oyuncu-koç olarak hem de asistan-koç olarak çalıştığınız dönemler oldu. Onunla ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?

Onunla beraber milli takımda çalıştığımız günlerde başlayan ilişkimiz yıllarca devam etti. Hayatımdaki en önemli insanlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Ailecek de görüşüyoruz, çocuklarımız arkadaş. Profesyonellikten çok daha öte bir ilişkimiz olduğunu söyleyebilirim, &