TOLGA POZAM

TOLGA POZAM


Derbi değil, sadece bir maç

03 Kasım 2018 - 00:57

Hafta içerisinde sevgili arkadaşım Erol Toksoy ile yaptığımız değerlendirmede maç için:

“Zaten hata yapmaya açık, tam oturmamış iki takımın goller attığı, ama yine de zevksiz bir maç izleyeceğiz.” Demiştim. 

Maç açıkçası bir basketbol maçı kıvamında geçti.  Top her iki taraf adına da orta sahayı çok hızla geçtiği için, her iki takım da kendisini bir anda “atak” yaparken buldu. Hatalar yapıldı ve iş son noktada golü atacak oyunculara düştü.

Şimdi, maç sonunda üzülüyorum ki Galatasaray teknik heyeti ve yönetimi, tek bir taç pozisyonuna takılmış, bu pozisyonda Galatasaray’a verilmesi gereken taç Fenerbahçe’ye verildi diye ayağa kalkmış, tepkiler yağdırıyorlar.

Doğru, o pozisyon her açıdan Galatasaray lehine verilmesi gereken bir taç.  Ancak, o pozisyonun devamında topu ceza sahamıza sokturtmayın!  Hatta Fenerbahçe’yi o “taç” pozisyonuna sokturtmayın! 

Orada özellikle yine Belhanda’nın olağanüstü bir laubaliliği mevcut.  Valbuena tacı kullanıp ver kaça girerken, Belhanda hiiiç oralı bile değil, Valbuena’yı seyrediyor.  Kovalasana adamı!  Bir müdahale etmeye çalışsana!  Belhanda o ver kaça ayağını soksa, Valbuena’ya müdahale etse, belki Fenerbahçe o pozisyona giremeyecek, Jailson o topu önünde bulup vuramayacak. 1 yılı aşkın süredir boşuna yırtınmıyorum, Belhanda’yı takımdan gönderin diye.  Böyle bir laubalilik yok!

Fırat Aydınus’un hataları olmadı mı?  Oldu. Az sonra değinebilirim.  Ancak kişi her zaman önce aynaya bakmasını bilecek.

Maçın başlamasına dakikalar kala, forvette oynatacağını açıkladığın ve zaten haftalardır kayıp olan Eren Derdiyok, maça ısınırken sakatlanıyor ve yerine son anda Sinan Gümüş’ü oynatmak zorunda kalıyorsun. 

Özellikle ilk yarı Sinan Gümüş güzel mücadele etti, tamam; ama artık şu çok bariz ki Sinan Gümüş forvet değil, üstüne Sinan Gümüş golcü hiç değil. 

Yine hafta ortası yazımda şöyle bir hayal kurmuştum.  Ben olsam Donk’u forvette başlatırım diye. İlk golümüzü atanın da Donk olması açıkçası beni şaşırtmadı.  Doğru pozisyonda, doğru bir hamlede bulunan ender bir Galatasaraylı futbolcu olarak golünü attı.  Ben açıkçası Eren’den bugün iyice umudumu kestim.  Oynadığı zaman etkisiz, oynaması beklendiğinde de sakat.

Fatih hocam lütfen; artık Donk’u forvete koyma zamanı geldi.  Donk’tan boşalan pozisyona da, sakatlığı daha düzelen ve her zaman bir biçimde katkıda bulunan Selçuk İnan’ın formayı giymesi de gerekli.  Saha içindeki bu minik hamleyle bile ileriki maçlarda gol atmakta rahatlayacağızdır. 

Galatasaray’ın maçta 16 şutu var.  Ama atılan sadece 2 gol.  Bu iki golün ikisi de duran top pozisyonu sonrası. Bu bile Galatasaray’ın çok büyük bir gol sorunu olduğunun en büyük göstergesi.  Bu istatistikler değişmediği sürece, biz her sahada puan kaybetmeye devam ederiz.

Bu arada bu sene bir kez daha Galatasaray’a karşı verilen bir penaltı var, ki penaltı net penaltı. Muslera’nın kontrolsüz çıkışı sonrası penaltı Valbuena penaltıyı gole çeviriyor.  Ve işte o an’dan itibaren Galatasaray takımının konsantrasyonu yerlere düşüyor. 66. dakikada 2-1 e gelen maç 6 dakika sonra 2-2 oluyor.  Çünkü Galatasaray defansı ve orta sahası Fenerbahçe’ye “buyur diyor”. 

Aslında 2-0 dan sonra başlayan bir konsantrasyon eksikliğinden bahsedebiliriz.  “Dakika 49, 2-0 oldu, biz nasıl olsa yeneriz” diye, en kötü gününde bile olsa Fenerbahçe’ye karşı; hatta herhangi takıma karşı, rahatlığa girerseniz; bir gol yersiniz, dağılırsınız ve 2. golü hatta şans Fenerbahçe’nin yanında olsaydı son 20 dakika sizi mağlup edecek golü de yersiniz.

Uzun sözün kısası; bu maçın esas hatalısı; Galatasaray takımının kendisidir.  16 şuttan sadece 2sini gol yapabiliyorsan; son 25 dakika kendi sahanda Fenerbahçe’ye karşı kapanıp oynuyorsan; 2-2 ye de razı olmak mecburiyetindesin.

Ha, gelelim Fırat Aydınus’a. Prensip olarak hakemleri yazmayı hiç seven bir insan değilim, ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim.

Özellikle ilk yarı Fenerbahçeli oyuncular Galatasaray oyuncularına devamlı kontrolsüz hareketler yaptılar.  Eğer geçen hafta Mariano’nun pozisyonu sarı kart idiyse, bu hafta ilk yarıda birkaç Fenerli futbolcunun kırmızı bile görmesi gerekirdi.  Aydınus ilk yarıda yaşanan bu gereksiz sertliklere göstermediği kartlar ile oyunu katletti.  Yoksa tacı vermemiş, gol olmuş.  Geçin bunları, oyun içinde siz kendinize bakın.

Ha, maç sonrası çıkan olaylar tabii üzücü.  Burada benim gördüğüm şu; isimler önemli değil, kimin ne yaptığı da önemli değil.  Ortada Türkiye’nin en büyük derbisi var.  İki en büyük takımı maç oynuyor.  Her iki taraf ta eski hallerinden çok uzaktalar. Çok büyük hatalar yapıyorlar maç sırasında.  Maç her iki taraf içinde ortalama geçip, işte 2-2 sonlanıyor.  Bu olaylar ise halinden memnun olmayan, bir nevi kendi içinde ki “iktidarı” yitirmiş iki takımın maç ile alakalı hayal kırıklığını, kendi oynaması gereken futbolun uzağında olduğundan dolayı hüsranının yansıması, başka bir şey değil.

Yalnız ben bütün bunları yazdım ama, bu yazıyı 22 yaşında gencecik bir Fenerbahçe taraftarı okuyamayacak.  Kocaeli Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler okuyan, maçı TT Arena deplasmanında izlemeye giden Koray Şener maç başlarken geçirdiği rahatsızlıktan dolayı hayatını kaybediyor.  Yukarıda yazdığım her şey gerçek, ama hakikat’in yanında da, birden, çok palavra kalıyor.  Keşke Galatasaray’ım 3-0 yenilseydi de, bu arkadaşımız benim bu yazımı okuyabilseydi.  Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ise baş sağlığı diliyorum.    

Bir hayat’ın yanında, Galatasaray-Fenerbahçe maçı sadece o; bir maç.

YORUMLAR

  • 0 Yorum