TOLGA POZAM

TOLGA POZAM


Falcao'nun suçu yok

02 Ekim 2019 - 01:03

Şampiyonlar Ligi, 2019-2020 sezonu, ilk iç saha maçı.  Rakip PSG.  Eksikleri ile PSG.   Türk Telekom Arena’da Şampiyonlar Ligi Müziği ile diziliyor Galatasaray, tribündekilerin ayrı, ekran başındakilerin ayrı, tüyleri diken diken.  Heyecan muazzam.

Atmosfer efsane.  Herkesin kalbinde bir heyecan; ancak mantık bu heyecana pek de katılamıyor.  Çünkü sahaya çıkan Galatasaray onbiri, defansif güveni elde tutmaya çalışacağım, gerisine de bakacağız der gibi.

Aslında belki de Galatasaray için maçın adamı (hiç sürpriz değil) Muslera oldu desem, maç hakkında üç aşağı beş yukarı herkesin kafasında bir fikir oluşacaktır.  Muslera olmasa, bu maç rahatlıkla 3-0 bitebilecek nitelikteydi.

Doğrusunu söylemek gerekirse, anormal yaratıcı ve hızlı oynayan bir PSG’ye karşı Fatih Terim çok doğru bir hareket ile defans bloğunu üçledi.  Luyindama ve Marcao’nun arasına adeta bir emniyet sübabı gibi, Donk’u yerleştirdi.  Son maçlarda hep dengesiz hareketleri ve her an tehlikeye sebep olabilecek oyunları ile Marcao Luyindama ikilisi çok tepki çekiyordu.

Ancak PSG, buna rağmen Galatasaray’a adeta futbol dersi verdi!  Nasıl futbol oynanır dersi.  Saha içindeki dağılım, paslaşma, boşa çıkma, dikine oynama.  Bunların hepsi PSG’de hayli hayli vardı.  Defansın arkasına o dakar çok top attılar ki ben sayamadım.  Olağanüstü isabetli paslar bir de.  O yüzden PSG’nin pozisyonlar bulması şaşırtıcı değil, tabii kalemizde Muslera gibi bir dev eldiven olması bizim ne kadar şanslı olduğumuzu her pozisyonda hatırlattı.

Bugün Orta Sahamızda Nzonzi ve Seri ikilisini çok beğendim.  Paslaşmaları, oyunu okumaları, koşuları, dikine oynama çalışmaları, topu zor kaybetmeleri.  Takdire şayandı.  Ancak diyorum ya, karşında PSG gibi bir takım var, ve bu takıma karşı 11 de 11 aksamadan oynamalı.

Nzonzi ve Seri’ye rağmen, orta sahada hala bir beynimiz yok.  Belhanda yetersiz ve bunun farkına vardığında aşırı agresif olabiliyor.  Hakem bugün kendisine en azından bir sarı kart vermediyse çok ama çok şanslı.  Maskeden sonra, agresifliği ile baya Hannibal Lecter’a döndü.  Bir ısırmadığı kaldı.

İkinci yarı Belhanda’nın yerine oyuna giren Feghouli’de çok etki yaratamadı. 

Belhanda gibi, Feghouli gibi oyunculardan bir tık extra’yı bekliyorsunuz aslında.  O yetenek var. Bir doğru çalım, bir doğru ara pas, bir doğru şut.  Ama bu sene ikisinde de bunların hiçbiri henüz yok.  Tabi bu gözler bir Hagi izledi, bir Sneijder seyretti, bir Tugay Kerimoğlu’nun Manchester United peformansı ile büyüdü ve büyülendi.  Orta saha’da orada oynayan bir futbolcudan da doğal olarak beklentimiz büyük.

Ya bu ikili kendine gelecek, ya da ligin devre arasında bizim acilen 10 numarada iyi oynayacak bir futbolcu bulmamız lazım; veya oraya eldeki kadrodan birilerini monte etmek.

Bir ayrı paragraf ta Beklerimiz için açmak istiyorum.  Nagatomo ve Mariano.

Ne oldu size? Nasıl ki masalda Sindirella’nın bütün güzel eşyaları gece yarısında “puf” ortadan kayboluyordu; bu ikilinin de kolektif olarak orta yapma kabiliyeti sanki bir anda kayboluverdi.  Yoksa Linnes’in mi ahını aldılar bilemiyorum.  Ama bu ikilinin en az birinin yerinde Linnes oynasa çok daha faydalı olurdu diye düşünüyorum. 

Orta Sahadan yeterince besleyemiyorsun.  Kanatların tavuk kanadı gibi, varlar mı, varlar; ama uçmana faydası yoklar.  Bu durumda sen Falcao olsan nasıl gol atacaksın?

Aaa evet, forvetimizde hakikaten Falcao var!!

Sen bu adamı bes-le-ye-mi-yor-suuuuun..

Uzun zamanın en gol kısırı Galatasaray’ını izliyoruz; ve şaka gibi, forvetin Falcao!  Bunda Falcao’nun suçu yok.

Babel yırtınıyor, çabalıyor ama tek başına yetmiyor. İkinci yarı oyuna giren Andone, işte, girmese daha iyiydi dedirtecek cinsten.  Keşke Emre Mor’u alsaydı hoca oyuna.  Net dikine oynayan, ayağında top tutabilen, çalım atabilen, adam geçebilen ender oyuncumuz.  Çok daha faydalı olurdu.

Orta Sahamızın oyun kurma aciziyeti o kadar belirgin ki; oyunun özellikle bazı bölümlerinde gol bulmak için özlediğimiz, ve aslında beklediğimiz bir Galatasaray geleneği olan Galatasaray forvet ve orta saha hattının yoğun presini gördük. Zaman zaman. 

Orta saha gol attırtamayacak madem, biz de presle hataya zorlayalım da pozisyon olsun düşüncesi vardı.

Yediğimiz golden birkaç pozisyon önce Seri’ye yapılan faul’un verilmemesi talihsizlik, ancak O gol olmasa, PSG mutlaka golü bulurdu.

Şansımıza PSG’nin golden sonra oyunu biraz rölantiye alması, bizim de biraz futbol oynamamıza izin verdi. Ancak yetersiz dokunuşlar, güzel ama sonuca ulaşamayan dikine paslaşmalar, güzel ikili mücadeleler izledik.  Fakat golün gelemeyeceği daha o ilk başlama vuruşundan belli idi.

Net kalite farkı vardı iki takımda.  Özellikle oyun kalitesi farkı.

Şampiyonlar Liginde, evinde puan kaybetmemen lazım.  Hatta farkı yaratacak puanları evinde kazanman lazım.  Ancak Marie Antoinette’in o meşhur lafından yola çıkarak; bugün Galatasaray ne Ekmek yiyebildi, ne de Pasta.  

YORUMLAR

  • 0 Yorum