Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, maç sonrası, sıcağı sıcağına konuştu:
“Zevksiz bir maçtı, aslında ortada bir maçtı. Skor, iki türlü de olabilirdi.”
Maç gerçekten zevksiz miydi?
Kazanılamayan, bir puanla yetinilen kimi maçlarla ilgili “iyi oyundan” söz edilmesi anımsanınca, Ali Bey’in bu sözlerini konukseveri, yani “en iyi şekilde” ağırlayanı üzmemek için söylendiğini düşünmek en doğrusu…
Maç, özellikle savunmadaki olumsuzlukların ileride düzelme olasılığını işaret etmesi açısından olumluydu. Zevksizlik, kuşkusuz bakış açısına, maçtan ne beklendiğine göre, farklılık gösterir. Amaç 3 puan olduğuna, bu da başka maçlarda olduğu gibi, öyle zorla elde edilmediğine göre, “maçın zevksiz olması”nın hiçbir anlamı yok.
“Skorun iki türlü olabilmesi” olasılığına gelince…
Denizlispor’un o mücadelesiyle, 3 puanı alması bir olasılık değil, bir “olmazlık”tır. Kaleci Altay’ın, bu gidişle başka maçlarda da göreceğimiz gereksiz çıkışı, bu maçta olduğu gibi golle sonuçlanmasaydı, Denizlispor’un gol atacak durumu yoktu.
Kısacası, ikinci golden, Emre çıktıktan sonra Fenerbahçe’de görülen duraklama/ gerileme, Denizlispor’da görülen atak oynama, geride olanın daha iyi görünmesinden başka bir şey değildir.
*****
Kaleci Altay, havadan gelen toplara tehlikeli çıkıyor.
O yediği gol, maçın tek golü olsaydı, farklı şeyler konuşulacaktı. Ne denecekler bir yana, geleceğe dönük söylenen şu:
Altay, böyle golleri yiye yiye pişecek!
İyi ki, Emre’nin çabasıyla kaptığı ve güzel bir pas attığı Vedat, ikinci golü attı.
İyi ki, Mustafa Yumlu’nun yaptığı artistliklere Fırat Aydınus, yerine göre yok olan, olmayan durumlar için de var olan VAR, onay vermedi.
Skor’un 2-1 olması ve Ali Koç’u sözleri oyunun dengeli olduğunu göstermez.
Sakatlıktan çıkan Rodrigues, ayağına gelen fırsatları değerlendirseydi, Fenerbahçe çok rahatlayacaktı.
(Rodrigues, Galatasaray da değil de Fenerbahçe’de oynadığının bilincinde. Bunu bir pozisyonda apaçık gördük. Tam topa sahip olacakken arkadan ayağına/ tabanına basılmasına karşın, penaltı kazanmak gibi bir numaraya yeltenmedi. Hoş, aynı durum, bir başka “Büyük”te olsaydı, Fırat Aydınus düdük çalmasa bile, VAR devreye girerdi.)
Serdar Aziz ile Hasan Ali Kaldırım’ın sahada oluşu, savunmada bir düzelmeyi hemen yansıtıyordu.
*****
Emre, tam iyi olmamasına karşın sahadaydı.
Denizlisporlu futbolcuların Emre’ye girişleri, sakatlığının depreşmesi içindi. Neyse ki Emre, ikinci golün atılmasını sağlayarak görevini yaptı, yerini Deniz’e bıraktı.
Emre sonrasına bakılınca, geride olan takımın daha baskılı olacağı bir gerçek olsa da, Fenerbahçe’nin birden durduğu görüldü.
Özellikle yukarıdaki takımlar arasındaki puan farkının çok açılmaması, takımların tökezleyen ya da daha oturmamış görüntüsü vermesi, puan kayıplarının ileride giderileceği umudu taşıttıyor, umutları söndürmüyor hemen.
Fenerbahçe de, daha hazırlık dönemini bitirmemiş havasında. Çünkü oyun, bir yerden sonra, farklı yönde gelişiyor. Rakibin etkili bir atağı, bir terslik ya da hakemin bir hareketi, hemen puan kaybına yol açacak gibi…
*****
Sona Doğru…
Fenerbahçe’de beklenti, sakatların iyileşmesiyle, “ideal kadro”nun sahada yer alacağı. Ama unutulan, ilerleyen haftalarda yeni sakatlıklar, cezalar, hastalıkların getireceği eksiklik… Bu eksiklik, şimdi doldurulmadığına göre, ileride nasıl doldurulacak?
Fenerbahçe’de stoper eksikliği değil de, sahada stoper yokluğu bir sorun. Ersun Yanal’ın, Serdar Aziz’i oynatmakla bu sorunu çözdüğünü söylemek zor. Sakatlığı geçtiği için oynatılan Serdar Aziz gibi, canla başla oynayacak bir stoper Sadık’tan şimdiye kadar yararlanmamak da bir soru işareti.
Kuşkusuz, futbolcularla iç içe olan Ersun Yanal’ın “en iyisi”ni bileceğini düşünmek gerekiyor. Niye şunu değil de onu oynatıyor demek yerine, sahada verimsiz olduğu açıkça görülen oyuncuyu niye sahada tuttuğunu sorgulamak, akla daha yatkın. Çünkü biri sahada, öbürü değil. O bakımdan olanı değerlendirmek daha kolay.
Yurtdışına gitmeyip yurtiçinde kalan, Başakşehir’in Göztepe karşısında galibiyet golünü atan Skirtel, niye elde tutulmadı?
Takımlar arasında, 8 haftanın geride kaldığı sürede, büyük bir farklılık olmaması, puan kayıplarına hoşgörüyle bakılmasını sağlayabilir. Zaman içinde göreceğimiz “oturmuşluk”, takımların gerçek gücünü ortaya koyacağı gibi, teknik direktörlerin maçları gerçekten okuyup okumadıklarını, gitti denen maçları, hakem etkilerini bir yana koyalım, nasıl çevirdiklerini gösterecektir.
Rakibe göre oyun kurgusun daha iyi sonuç vereceği gerçeğini unutmayalım.
Gelelim başlığa, yargının sürüp gittiği eksiltili cümleye:
Fenerbahçe Düzelmesine Düzelir de…
Yazımızı, başlıkla bağıntılı, birkaç yargıdan oluşan bir cümleyle bağlayalım.
Son söz:
Rakiplerin daha iyi düzelmesi, Fenerbahçe’nin hazırlık maçı havasını sürdürmesi durumunda, Fenerbahçe’deki düzelmenin yetersizliğini gösterebilir.
YORUMLAR